Mısır’ın Kitab-ı Mukaddes’teki Yaradılış Hikayesi’ne Etkisi

Birçok farklı Mısır yaratılış miti, Kitab-ı Mukaddes’in Tekvin konusundaki izahını etkilemiştir.

Kitab-ı Mukaddes’teki yaratılış hikayesi, çoğunlukla, diğer eski yaratılış mitleriyle karşılaştırılmaktadır. Babil’in yaratılış mitleri olan Enuma Eliş¹ ve Atrahasis² gibi, diğer eski izahların etkisi, genellikle, doğru olarak kabul edilmektedir. Mısır mitlerinin Kitab-ı Mukaddes hikâyesine etkisi ise, muhtemelen, daha az bilinmektedir.

Temel Mısır evrenbilimsel miti, kökenini, Heliopolis şehrinden almaktadır. Bu mit, yaratıcı tanrının, kendisini ve daha sonra, bir dizi safha ile, tüm evreni, nasıl, aşama aşama, yarattığını anlatmaktadır.

Heliopolis Miti

Kitab-ı Mukaddes’in tanınmış açılış satırı, Heliopolis mitinin üçüncü safhası ile başlamaktadır. Bu, Kitab-ı Mukaddes tanrısının, daha önce, var olması ve kendisini yaratmaya ihtiyacı olmaması nedeniyle mantıklıdır:

Başlangıçta, Tanrı, göğü ve yeri yarattı. (Tekvin 1:1)

Heliopolis mitinde, önce, Atum, kendisini yaratır ve daha sonra ise, boşluğun erkek ve dişi yönleri olan Shu ve Tefnut İkizlerini yaratır. Daha sonra, birlikteliklerinden, dünya tanrısı Geb ve gök tanrıçası Nut meydana gelir. Yerin ve göğün yaratılışı, ilkel suları, boşluktan ayırır. Sonradan, Atum, Güneş tanrısı Re olarak, “Taban Gözü” biçiminde ortaya çıkar. Böylece, ilk gün başlar.

Bu mitte, kendi kendini yaratmadan sonraki ilk olay, yaratıcı tanrı Atum’un, Tanrı Shu olarak beliren, boşluğu yaratmasıdır. Tekvin’de de, boşluk, yaratılışın ikinci adımı olarak, oluşur, ancak Heliopolis sırasının tersine çevrilmiş haliyle, yerin ve göğün yaratılışını takip eder.

Tekvin 1:6’da açıklanmakta olan, karanın sudan ve gökten ayrılması, boşluktaki yaratılışın ilk inşa edilen parçaları olan, Heliopolis’in ilkel sular kavramını andırmaktadır:

Ve Tanrı, şunu buyurdu: “Suların ortasında bir (gök) kubbe olsun ve suları, birbirinden ayırsın” (Tekvin 1:6)

Memfis Miti

Konuşarak yaratan Tanrı kavramı, tamamen, Memfis miti tarafından geliştirilmiştir ve Tekvin’de, Bab:1’deki Tanrı’nın yaratıcı gücünün temelidir. Her yerinde mevcut olan “Ve Tanrı, şöyle buyurdu:”, Tekvin’in ilk babını doldurmaktadır ve Tanrı’nın sözlü emri olmaksızın, çok az şey gerçekleşmektedir.

Memfis etkisinin diğer bir örneği, kurak bölgenin, suyun ortasında ortaya çıktığı, Tekvin 1:9’da görülmektedir:

Ve Tanrı: “Göğün altındaki sular, bir yere toplansın ve kuru toprak görünsün”, diye buyurdu ve öyle oldu (Tekvin 1: 9).

Bu; yaratılışın; yaratılış sularından, ilkel toprak yığınının ortaya çıkmasıyla görülebileceği şeklindeki Memfis inancına, doğrudan benzemektedir.

Hermopolis Miti

Hermopolis’in etkisi, Tekvin 1:2’de açıktır.

Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu ve denizin yüzü karanlıktı. Tanrı’nın ruhu, suların üzerinde dalgalanıyordu (Tekvin 1: 2).

2. ayette, “boşluk”a, “karanlık”a, “deniz”e ve “sular”a değinilmesi ile; ( dört ana kuvveti, sel, sular, karanlık ve kaos olarak tanımlayan ) Hermepolis mitleri ve Tekvin kozmolojisi (evren bilimi) arasındaki eş zamanlılık, kolay biçimde ortaya konmaktadır. Bu yönlerden her birine, erkek ve dişi özellikleri verilmiştir ve birlikte, Hermopolis’in Ogdoad’ını ya da sekiz tanrısını oluşturmuşlardır. Burada, kaosun yerine, boşluğun kullanılması; eski Heliopolis kozmolojisindeki Shu’nun etkisi göz önüne alındığında, kolaylıkla anlaşılmaktadır.

İlginç bir dönüş halinde, “sel”in yerine, “deniz”in kullanılması, muhtemelen, Babil yaratılış mitinin, bilerek reddedilmesinden ve denizin, tanrıça Tiamat olarak kişileştirilmesinden dolayıdır. Kitab-ı Mukaddes yazarları, Tiamat’ın, aynı kökten gelen, kişiselleştirilmemiş şekli olan, “tehôm”u kullanmışlardır. Yine de, ana Ogdoad tasarımı olduğu gibi kalmıştır.

Amun ve Yehova

Amun’u yaratıcı tanrı olarak tanımlamış olan, Teb Kozmolojisi de, Tekvin yaratılış izahının önemli özelliklerini paylaşmaktadır. Her iki mitte de, yaratıcı, yaratılış açısından üstündür ve ondan, ayrı bir konumdadır. Bu, ilk yaratılış eylemi olarak, kendi kendisini yaratan bir tanrıyı kabul eden Heliopolis ve Memfis mitleri gibi, daha önceki modellere göre, önemli bir evrimdir.

Amun ve Tanrı arasındaki ilişki, “Efendi Tanrı” teriminin kullanılmasıyla başlayan Bab:2’de de açıktır. Bu durumda, Efendi, İbranicede, Tanrı sözcüğünün karşılığı olan “Yehova”dan dilimize gelmektedir. Amun’un “Gizli olan erkek kimse” unvanına zıt biçimde, Yehova, “var olan erkek kimse” olarak anlaşılabilir. Her iki isim de, sonsuza kadar, kendisine tapanların anlayışının ötesinde olan bir tanrıyı ifade etmektedir.

Aton

Aton dini, Mısır’da, kısa ömürlü (MÖ 1350-1330 dolayları) olmasına rağmen, Eski Ahit yazarlarını etkilemiş olabilir. Bu din, herhangi bir mitolojiyi, tamamen ortadan kaldırarak, görünmeyen ve tek tanrıyı, en üstte tutma fikrine dayanıyordu. Kitab-ı Mukaddes, sadece, insanların dünyasıyla bağlantısı koparılmış olan, gizli bir tanrı fikrinin, Atonculuk’un bitişinden çok sonra, varlığının sürdüğünü gösteren, bir kanıt örneğidir.

Ne kadar çeşit çeşittir, yaptığın şeyler!

(İnsanın) yüzünden saklıdır onlar (yaratılışın safhaları).

Ya! tek rabbim, benzerin yoktur hiç!

Biçimlendirdin dünyayı arzuna göre,

Yalnızken bile: Tüm insanları, sığırları ve vahşi canavarları,

Yerdeki her şeyi, serdin ayağına,

Ve yükseklere bile, kanatlı olanları.

(Aten’e Büyük İlahi)

Kitab-ı Mukaddes tanrısına verilen en yüksek güç, önceden yaratılmış ve yaratılıştan ayrı durmuş olan, sonradan, daha açık biçimde, Amun adını alan, Aten’e verilen gücü andırmaktadır. “Aten’e Büyük İlahi”de açıklandığı gibi, Aten, konuşmaya bile gerek duymaz ve sadece arzusuna göre, yaratılışı meydana getirir.

(¹): Enûma Eliš,( adını, açılış sözlerinden alan ) Babil’in yaratılış mitidir. Austen Henry Layard tarafından, 1849’da, Ninova’daki (Musul, Irak) Aşurbanipal Kütüphanesi harabelerinde (parça halinde) bulunmuş ve 1876’da, George Smith tarafından yayınlanmıştır.

Enûma Eliš, yaklaşık olarak, 1.000 satırdan oluşmaktadır ve her biri, 115-170 satırlık metinlerden oluşan 7 kil tableti üzerine, Eski Babil dilinde kaydedilmiştir. V. Tablet’in çoğu, daha bulunamamıştır, ancak bu eksiklik haricinde, metin, hemen hemen tamdır. V. Tablet’in eş kopyası, Türkiye’de, bugünkü Şanlıurfa’nın yakınlarındaki eski adı Huzirina olan Sultantepe’de bulunmuştur.

Bu destan, Marduk’un en üstün olmasına ve tanrılara hizmet etmesi için, insanlığın yaratılmasına odaklanmış olan, Babil dünya görüşünün anlaşılmasındaki en önemli kaynaklardan biridir. Ancak, bunun, gerçekteki, asıl amacı, din biliminin ya da ilahların soylarını yazan kitabın ifadesi değil, Babil’in ana tanrısı olan Marduk’un, diğer Mezopotamya tanrılarının üzerine yüceltilmesidir.

Enûma Eliš, Babil’de ve Asur’da, çeşitli kopyalar halinde bulunmaktadır. Aşurbanipal’in kütüphanesinden gelen uyarlamasının tarihi, MÖ 7. yüzyıla uzanmaktadır. Bazı bilim adamları, daha uzak bir tarih olan, MÖ 1.100 dolaylarını savunmasına rağmen; metnin kompozisyonu, muhtemelen, Bronz Çağı’na, Hammurabi devrine ya da Kassitler döneminden ( kabaca MÖ 18.-16. yüzyıl ) kalmaktadır.

Tiamat ile savaş (Yaradılış Destanı'nın sonu)

Resim: Yaradılış Destanı’nın sonu: Tiamat ile Savaş

(²):  MÖ 18. Yüzyıl Akad destanı Atra-Hasis, adını kahramanından almaktadır. Bir “Atra-Hasis” (“fazlasıyla bilge”), tufandan önceki zamanlarda, Şuruppak kralı olarak, Sümer Kralları Listesi’nden birinde görülmektedir. Stephanie Dalley, Atra-Hasis ismi ile Yunan Tufan mitinin kahramanı Deucalion’un babası olan Prometheus’unki (“Önsezili”) arasındaki benzerliğe değinmektedir. Atra-Hasis tabletleri, hem yaratılış mitini hem de günümüze ulaşan, 3 Babil tufan hikayesinden biri olan, tufan izahını içermektedir. Atrahasis ile ilgili destan geleneğinin bilinen en eski kopyası, kolofona (yazıcı tanımlamaları) göre, Hammurabi’nin büyük torunu Ammi-Saduka’nın (MÖ 1646-1626) hükümdarlığından kalabilir ancak Eski Babil dilinden de, çeşitli parçalar bulunmaktadır; MÖ 1. yüzyıla kadar, çoğaltılmasına devam edilmiştir. Ayrıca, Aşurnipal kütüphanesinde, ilk olarak, keşfedilmiş olan, Atrahasis hikayesi, daha sonraki bir Asur uyarlamasında da görülmektedir, fakat tabletlerlerin, parçalar halinde olmasından ve belirsiz sözcüklerden ötürü, çevirileri şüpheli olmuştur. Parçaları, George Smith tarafından, birleştirilmiş ve “The Chaldean Account of Genesis” (Yaratılışın Keldanilerce İzahı) olarak çevrilmiştir; kahramanının ismi, 1899’da, Heinrich Zimmern tarafından, Atra-Hasis olarak düzeltilmiştir.

1965’te, W. G. Lambert ve A. R. Millard, hikayenin, günümüze kalan, en tam metnimiz olan, Eski Babil dilindeki kopyası (MÖ 1650 dolaylarında yazılmış) dahil, destana ait pek çok ek metin yayınmıştır. Bu yeni metinler, büyük oranda, destan hakkındaki bilgimizi artırmıştır ve Lambert ve Millard’ın çevirisinin, bütünlüğe yaklaşan hale gelmesinde, temel oluşturmuştur. Ek bir parça, Ugarit’te bulunmuştur. Walter Burkert, “yabancı çatısının halen görülmesini sağlayan bir yeniden birleştirme” şeklindeki, Atrahasis’ten, İlyada’daki Poseidon, Hades ve Zeus arasında, havanın, ölüler diyarının ve denizin pay edilerek, bölünmüş olduğu, uygun bir parçanın gelmesi örneğini araştırarak bulmuştur.

Günümüzdeki en tam uyarlamasında, Atrahasis destanı, eski Babil dili olan, Akatça 3 tablete yazılıdır.

British Museum’daki, Atra-Hasis Destanın yer aldığı, çivi yazısı tablet.

Kaynak:http://mcroberts-robert.suite101.com/egyptian-influence-on-the-biblical-creation-story-a352697

Çeviren: Yalçın Ceylanoğlu
HER HAKKI MAHFUZDUR.