Eski Mısır Tanrıları Sözlüğü

Amamet : “Ölünün Yutucusu”. Aslanın ön bacakları ile su aygırının arka bacaklarına sahip olan, Timsah başlı canavar. Öbür dünyaya layık olmayanların canlarını yiyordu.

 
Amamet
 



Amonet : Teb tanrısı Amon’un eşidir.
Amonet (ortada), Mut (solda) ve Amon (sağda); Luksor Tapınağı, Mısır.
Anubis : “Doğruluk Terazisinin Koruyucusu” ve mumyalama tanrısıdır. Çakal başlı tanrı olarak ya da , sadece, çakal biçiminde gösterilir. Nefitis ve Osiris’in oğludur.
 
Mumyanın yanında görülen Anubis
 
Kalp Bok Böceği: Bok böceği biçiminde oyulmuş olan, kalp bok böceği, ölünün kalbinin yerine konulurdu ve terazide, doğruluk tüyüyle karşılıklı tartılırdı.
benekli yeşil yılantaşı kalp bok böceği
Benekli yeşil yılan taşından, kalp bok böceği. [ Büyüklük: 4,7 cm (en) x 6,7 cm ( boy ) x 3.2 cm ( yükseklik ); Yeni Krallık, 18. Hanedan (?);  Menşe: Abidos, D120 mezarı; Oriental Institute Museum, 1896 ]
Hiyeroglif : “Kutsal yazı”. Hem resim yazılar hem de sesli harfleri kapsayan, karmaşık bir yazı dilidir.

Horus : Şahin başlı tanrı. Osiris’in katili Set’i öldürdüğü için, “babasının intikamcısı” da denmektedir. Firavunların, Horus’un insan şekline girmiş hali olduğu söyleniyordu. İsis ve Osiris’in oğludur.

Horus

İsis : “Hükümdar”. Sihir tanrıçası ve Osiris’in dul eşi.

Taht şeklindeki başlığı ile tasvir edilen İsis.

Ma’at : Düzen, ahlak ve adalet tanrıçası. Ank ve devekuşu tüyüyle, oturmuş ve ayakta durmuş halde gösterilir.

Ma’at

Orta Krallık : MÖ 2.130 – 1.780 dolayları.

Mut : “Anne”. Ana tanrıça, tanrıların kraliçesi. Amon’un karısıydı.

Çifte taş şeklindeki başlık ile kraliyet akbabası başlığı giyen bir kadın olarak  tasvir edilen Mut. “Anne” anlamına gelen, eski Mısır tanrıçasıdır.

Neftis : “Hanedanın Karısı”. İsis ile Osiris’in kız kardeşi, aynı zamanda, Set’in karısı (ve kız kardeşi). Anubis’in annesi.

Ev ve sepet şeklinde başlık giyen, genç bir kadın olarak tasvir edilen Neftis


Yeni Krallık : MÖ 1.550 – 1.170 dolayları.

Eski Krallık : MÖ 2.600 – 2.200 dolayları. Bu dönemde, 3.-6. Hanedanlar yer almaktadır. Piramitler, bu dönemde inşa edilmiştir.

Osiris : Ölüler diyarının kralı ve ölülerin yargıcı. Osiris, tipik olarak; taç, harman döveni ve kanca şeklindeki asa ile tasvir edilir. Set’in, İsis’in ve Nefitis’in erkek kardeşidir. Öldürülmesinin intikamını almış olan Horus ile Anubis’in babasıdır.

Ellerinde, harman döveni ve kanca şeklinde asa ile tasvir edilen Osiris


Ra : Güneş tanrısı; tanrıların ve insanların yaratıcısı.

Pek çok biçiminden birinde, Ra, şahinin kafasına ve kafasına dayanan, Wadjet’li güneş dişkine sahiptir. 

Bok böceği : Scarabeus sacer türü bok böceği.

1. Kanatlı taş bok böceği, 2. Kutsal bok böceği (Scarabaeus sacer), 3. British Museum’daki bir bok böceği, 4. “Maket’in Mezarı”nda bulunmuş bir bok böceği mührü; 5, 6. Anıtlarda bulunmuş bok böcekleri.

Set : “Gözünü Kamaştırmak”. Gök gürlemesi ve fırtınalar tanrısı; erkek kardeşi Osiris’i öldüren kötü varlık.

Set

Thoth : Bilgelik ve İlim tanrısı. Genellikle, kutsal aynak başlı adam ya da , sadece, kutsal aynak olarak tasvir edilir. Ölüler Kitabı’nın yazarıdır. Ma’at’ın eşi ve Amon’un babasıdır.

İlim yaparken görülen, tanrı Thoth

Kaynak: http://www.inhandmuseum.com/Archaeology/Egypt/egypt_glossary.html

Çeviren: Yalçın Ceylanoğlu
 
HER HAKKI MAHFUZDUR.

Tefnut

Tefnut

Hayat veren çiyin kişiselleştirilmiş hali olan Tefnut, nem tanrıçasıdır. Göz yaşları, yere düştüğünde, büyüyüp gelişmesi için, kokulu bitkileri yaratmıştır. Heliopolis Ennead’ında, Tefnut ve erkek kardeşi ve kocası Shu, bizzat, kendisini yaratan tanrı olan, ilkel tanrı Atum’un çocuklarıydı. Menisinden ya da tükürüğünden doğmuşlardır ve tek ruhu paylaşacak derecede, birbirlerine yakınlaşmışlardır. Bunlar, yer tanrısı Geb ile gök tanrıçası Nut’un anne babalarıydı. Nut’un annesi olarak, Tefnut, göğü desteklemesine yardım etti ve birlikte, her gün, doğudan doğarken, güneşi karşıladılar. Memfis yaratılış mitinde, Tefnut, evreni, var olmasını söyleyip yaratmakta olan, “Ptah’ın dili” olarak isimlendirilmektedir. Diğer mitlerde, Tefnut, Horus’un sol gözüyle ve Re’nin gözüyle ilişkilidir. Daha sonraki mitlerde, onun Thoth ile evlendiği söylenmektedir.

Çeviren: Yalçın Ceylanoğlu
HER HAKKI MAHFUZDUR.

Shu

Shu, bazen, kafasında uzanan kuş tüylü başlığı olan, bir adam olarak tasvir edilmiştir.

Hava tanrısı Shu, çocukları olan, yeri (Geb) ve göğü (Nut) birbirinden ayırmaktadır. Shu’nun kız kardeşi ve karısı, nem tanrıçası Tefnut’tur ve bunların hepsi, kökeni, Heliopolis’ten gelen yaratılış miti olan, Heliopolis Ennead’ının parçasıdır.

Çeviren: Yalçın Ceylanoğlu
HER HAKKI MAHFUZDUR.

Geb

Nut, Shu ve Geb. Nut, üstte, mavi renkle; Shu, ortada; Geb, ise altta, yeşil renkle gösterilmektedir. 

Yer tanrısı Geb, Heliopolis kökenli yaratılış miti olan enneadın 9 tanrısından biriydi. Yaratıcı tanrı Atum’un çocukları olan, Hava tanrısı Shu ile nem tanrıçası Tefnut’un oğluydu. Geb’in kız kardeşi ve karısı gök tanrıçası Nut; onların çocukları ise, İsis, Osiris, Nefitis ve Set idi. Yer ve bitki örtüsü tanrısı olarak, Geb, bazen, yeşil renkli olup, sırtında bitkiler filizlenmişti ve vücudundan, su fışkırıyordu. Simgelerinden birisi, bazen kafasına takmış olduğu kaz idi. İsis, once, gösterişsiz olan “Kaz Yumurtası” ünvanını taşıyordu. Diğer dönemlerde, Geb, Delta’nın kırmızı tacını giyen ve bir yanı boylu boyuna uzanan veya tahtta oturan bir adam olarak tasvir ediliyordu. Bir mitte, Geb ve karısı Nut, güneşin anne babası olduğunda, “Tanrıların Babası” olarak çağrılıyordu.

Geb’in önemli rolü, Set-Horus Çekişmeleri’ndeki hakimliğiydi. “Tanrıların Babası” olarak, Geb, oğlu Osiris’e, yönetmesi için, yeri vermiştir. Osiris, kötü kardeşi Set tarafından öldürüldüğünde, Horus, babasının öcünü aldı ve Geb tarafından onaylanarak, kendisine, dünyanın yönetimi verildi. Bu mitten, firavunun şu ünvanı ortaya çıkmıştır: “Geb’in Mirasçısı”.

Çeviren: Yalçın Ceylanoğlu
HER HAKKI MAHFUZDUR.

Ogdoad

Ogdoad

Dünya başlamadan once, ilk kaos sularında yaşayan 8 tanrının miti olan Ogdoad, eski Mısır’daki birkaç yaratılış mitinden biridir.

Başlangıçta, Ogdoad, sadece, iktidar gücü olarak bulunuyordu ancak daha sonra, kurbağa ve yılan biçimini aldı. Sonunda, suyu oluşturan Hek’e ve Heket’e; biçimsizliği oluşturan Kek’e ve Keket’e; görünmezliği ve gizliliği oluşturan Amun ve Amunet’e evrimleşti.

Diğer bir yaratılış mitinde, 8 Ogdoad tanrısı, birleşerek, daha yılan halindeyken, Amun tarafından döllenen, evren yumurtasını oluşturmuştur. Yine de, bir başka mit, Amun’un evren yumurtasını bıraktığını ve bunun kırılmasıyla, güneş tanrısının ortaya çıktığını belirtmektedir.

Ogdoad mitinin kökeni, din ve büyü bakımından önemli bir inanç merkezi olan Hermepolis’ten gelmiştir. Güneş tanrısının, burada doğduğuna inandıklarından ötürü, Hermepolis papazları, dünyadaki ilk güneşin doğuşuna, kendilerinin tanık olduğunu iddia etmişlerdir.

Kaynak: http://www.scribd.com/doc/48268429/Egyptian-Mytology-a-to-Z-P-Palmer-2010

Çeviren: Yalçın Ceylanoğlu

HER HAKKI MAHFUZDUR.

Nut

Gök tanrıçası Nut; güneşi, gece yutuyordu ve sabah, onu yeniden doğuruyordu. 

Büyük gök tanrıçası Nut, Heliopolis Enneadının (ilk dokuz tanrı) parçasıydı. Nut; hava tanrısı, Shu’nun kızı ve yer tanrısı Geb’in kız kardeşi ve karısıydı. Büyük gök tanrıçası olarak, Nut, bedeni, dünyanın üzerinden karşı tarafına geçerek, doğu ve batı ufuklarına, elleriyle ve ayaklarıyla dokunan, bir kadın olarak temsil ediliyordu.

Nut’un tabloları, onu, ayak bileklerine dokunurken göstermesine rağmen, kendisinin, dört ana yöne – kuzeye, güneye, doğuya ve batıya- dokunduğu ve böylece, tüm gökyüzünü koruduğu anlatılmak istenmiş görünmektedir.

Nut’un, pek çok önemli ilişkilendirilmesi mevcuttu. En eski metinlerde, tanrıların üzerinde bir güce sahip biçimde gösterilmiştir. Bazı örneklerde, göğün inek tanrıçası olarak tasvir edilmektedir, ancak kendisi, en çok, bir kadın olarak gösterilmektedir.

Gök Tanrıçası Olarak Nut

Heliopolis Enneadı mitinde, Nut, erkek kardeşi Geb ile evlenmiştir. Çocukları olan İsis, Osiris, Nefitis ve Set, enneadın parçası olmuş ve daha sonra, İsis ve Osiris mitindeki ana karakterler haline gelmişlerdir. Mitin bir uyarlamasında, Nut, erkek kardeşi Geb ile yattığında öfkelenen ve yılın herhangi bir ayında, çocuk doğurmasını engelleyen bir büyü yapmış olan, güneş tanrısı Re’nin karısıydı. Ay ile yaptığı bahsi kazanmış ve yılın sonunda, fazladan 5 gün yaratmak üzere, onun ışığından birazını almış olan, Thoth’un yardımıyla, Nut; herhangi bir aya ait olmadıkları için, 5 Epigomenal ( Güneş takviminde, bir yılın 365 gününün, aylara ait olmayan beş artık günü ) günde çocuklarını doğurabiliyordu. Nut, çoğunlukla, Geb’in üzerinde, kemer oluşturan ancak hava tanrısı Shu tarafından, ondan ayrılmış olan bedeniyle tasvir edilmektedir.

Nut ve Re

Gök tanrısı olarak, Nut, Re ve güneşe tapınma inancı ile yakından ilişkilendirilmiştir ve unvanlarından biri, “Heliopolis’in Hanımefendisi” olmuştur. Güneş battığında, her gün, onu yutan ve ufukta belirdiğinde, her sabah, onu doğuran tanrıçaydı; o, “Tanrıları Doğuran Büyük Kimse” idi.

VI. Ramses’in Krallar Vadisi’ndeki mezarı, göğü temsil eden tavanın üzerinde kemer oluşturan, Nut’un ince uzun bedenini göstermektedir. Güneş tanrısı, büyük güneş sandalı ile, gündüz, tanrıçanın vücudu boyunca seyreder ve vücudu içerisinde, gece yolculuk etmek için, güneş battığında, ağzına girerek kaybolur ve sabah yeniden doğar.

Nut ve Yeniden Diriliş

Nut, Eski Krallık piramit metinlerinden, ilk Hristiyanlık dönemine kadar, Mısırlıların cenaze töreni inançlarında önemli rol oynamıştır. Piramit metinleri, bize, tanrıçanın, kralı, ruhunun içerisinde bağrına bastığını ve kollarını, kral için açtığını söyleyen, kralın cenaze töreni ile ilgili iki olaydan bahsetmektedir. Diğer metinler, Nut’u, kralın “tabut”u, “lahit”i ve “mezar”ı olarak belirtmektedirler. Koruyucu tanrıça olarak rolü, tasvirinin, tabut kapağının iç yüzünde resminin yapılmaya başlandığı Orta Krallık döneminde (MÖ 2055-1650), firavundan onun saray mensuplarına kadar uzanmaktadır. Yeni Krallık dönemindeki (MÖ 1550-1069) Ölüler Kitabı örneklerinde, Nut, ölüler diyarından doğarak, firavun inciri ağacından meydana çıkan (dirilen) bir tanrıça olarak gözükmektedir. Nut, “Her Sonsuzluğa İlişkin, Her Üzerimizdekinin Hanımı” olarak isimlendirilmiştir ve yıldız desenli elbiseli tasviri, MS 2. Yüzyıldaki Teb’li Hristiyan, Archon Soter’in tabutunda ortaya çıkmıştır. Nut, ölünün, sadece, koruyucusu değildi; aynı zamanda, ona, nefes için hava ve yaşaması için, su ve ekmek sağlıyordu.

Kaynak: http://www.scribd.com/doc/48268429/Egyptian-Mytology-a-to-Z-P-Palmer-2010

Çeviren: Yalçın Ceylanoğlu

HER HAKKI MAHFUZDUR.

Re (Ra)

Güneş tanrısı Ra; gündüz, gökyüzünde ve gece ise, ölüler diyarında seyahat ediyordu. MÖ 1200 tarihli bu mezar, başında güneş diski olan Ra’yı göstermektedir.

Güneşin gücünün belirmesi olan Re, Heliopolis’in yaratıcı tanrısıdır. Re, göğü, yeri ve ölüler diyarını idare ediyordu. Temsil ettikleri kült (inanılan) tanrıların konumunu güçlendirmek için, papazlar, tanrılarını, büyük güneş tanrısı ile ilişkilendiriyordu: Amun-Re, Re-Horakhty, Khnum-Re ve Sobek-Re, bunlardan bir kaçıydı. Heliopolis’te (Kitabı Mukaddes’te, “On” olarak isimlendirilmektedir), Re’nin, ilk suların, “Benben” denen yer toprak yığınları oluşturmasıyla ortaya çıktığına inanılıyordu. Ayrıca, Re’nin, ilk nilüfer çiçeğinden oluştuğu da söylenmektedir. Ölüler Kitabı, Re’nin kendisini değiştirmesine (muhtemelen, ilk sünnetine) şöyle değinmektedir: Üreme organını keser ve kanının damlalarından velayet (otorite) tanrısı Hu’yu ve zihin tanrısı Sia’yı yaratır.

Mısır nilüfer çiçeği motifleri, yelpazeleri, sandalları ve kürekleri.

İki Maat tanrıçasını takip eden, Büyük güneş sandalı. Büyük sandaldaki tanrılar, sağdan sola doğru şöyledir: Upuaut, Sia, Hathor (“Geminin Hanımı” olarak), tapınağında bulunan Re, Horus, Thoth, Seth, Hu, bir serdümen. 

Re, çoğunlukla, etrafını tanrının gücünü simgeleyen kobra kafası (uraeus) çevreleyen başında güneş diski bulunan şahin olarak tanımlanmaktadır. Ölüler diyarında, Re, koç başlı tanrı olarak ortaya çıkmaktadır ve ünvanı, “Batı’nın Kutsal Koçu”dur. İnsanlığın Yok Edilmesi mitinde, Re, altın etli, gümüş kemikli ve lacivert taşlı saçlı ihtiyar olarak açıklanmaktadır. Piramit Metinleri, ölü kralı babası Re’ye katılmak üzere göğe yükselmesini açıklamaktadır. “Re Duası”, Re’nin, nasıl Ölüler Diyarı’nın efendisi olduğunu ve güneş barkasındaki (büyük sandal) gece yolculuğunda nereye gittiğini açıklamaktadır.

Yeni Krallık’taki (MÖ 1550-1069) büyük Teb tanrısı olan Amun-Re’yi oluşturmak üzere, Re, Amun’a katılmıştır. Orta Krallık döneminde, savaş kralları, Re’yi, savaş tanrısı Montu ile ilişkilendirmiş ve bu tanrıya, Montu-Re adı verilmiştir. Re’ye Horus katıldığı zaman, Re-Horakhty tanrısı meydana gelmiştir. Mısır’ın dinini değiştiren Yeni Krallık firavunu olan Akineton döneminde, güneş tanrısı Re, tüm diğer tanrıları bünyesinde toplamakta olan Aten (güneş diski) biçiminde, evrensel tanrı olmuştur.

Aşağıdaki videoda, “Güneş Tanrısı Re” (Ra) gösterilmektedir

Çeviren: Yalçın Ceylanoğlu
HER HAKKI MAHFUZDUR.

Atum

Atum

Hem erkek hem de dişi için, “farklılaştırılmamış olan kimse” anlamına gelen Atum, ilkel varlıktı ve dünyanın yaratıcısıydı. Güneş tanrısının ilk şekli olarak tanınmış olan Atum, güneşe tapınmanın merkezi ve eski bir şehir olan “Heliopolis’in Efendisi” olarak isimlendiriliyordu. Güneş inancı ile ilişkilendirilmesi nedeniyle, Atum, sonunda, güneş tanrısı Re ile birleşerek Re-Atum olmuştur. Heliopolis’in yaratılış miti, bize, gök ve yer ayrılmadan önce, Atum’un, kaos suları olan Nun’un, toprak yığınına dönüşmesiyle oluştuğunu söylemektedir. Atum, menisinden ilk yer tanrıları olan Shu’yu (Hava) ve Tefnut’u (nem) yarattı. Zamanı gelince, bunlardan, Geb (yer) ve Nut (gök) oluştu. Geb ve Nut’tan ise, Osiris ve İsis (birbirlerinin erkek/kız kardeşleri ve aynı zamanda, karıları/kocalarıdırlar) ve Set ve Nefitis (hem erkek/kız kardeş hem de karı/kocadırlar). Bu ilk 9 tanrı, bir tanrı ailesi olan Heliopolis Ennead’ını oluşturdular.

Atum, sadece yaratıcı tanrı olmayıp, aynı zamanda, firavunun koruyucusu ve bekçisiydi ve ünvanlarında birisi, “Mısır Kralı’nın Babası” idi. Eski Krallık döneminde (MÖ 2686-2181), piramidin mezar odasındaki ölü kralı kucaklayıp göğe yükselterek, onu, Akhenu seku denen, “yok olmaz yıldız” haline getiren Atum idi.

Yeni Krallık döneminde (MÖ 1550-1295), Atum, Karnak’taki Amun Tapınağı’nın duvarlarında görüldüğü gibi, kralın taç törenine başkanlık ediyordu. Kapılar Kitabı’nda, Atum, parmak tırnaklarını yılana dürterek, yılan Nekebu-Kau’ya boyun eğdirtir ve kötü yılan Apofiz’e karşı koyar ve onu, idama mahkum eder. Atum, Ölüler diyarında seyahat ederken, ölünün ruhunu korur. Atum, genellikle, Yukarı ve Aşağı Mısır’ın birleştirilmiş kırmızı-beyaz tacını giymiş insan biçiminde görünür. Çoğunlukla, elinde, velayet değneğini tutarak, tahtta oturmaktadır. Boğa, aslan, semender ve firavunfaresi, Atum için kutsaldı.

Aşağıdaki videoda, Atum‘un kısa bir tanıtımı yer almaktadır:

Kaynak: http://www.scribd.com/doc/48268429/Egyptian-Mytology-a-to-Z-P-Palmer-2010

Çeviren: Yalçın Ceylanoğlu

HER HAKKI MAHFUZDUR.

Aten

Kabul edilmiş öğretilere karşı olan Akineton, Mısır’ın dinini değiştirdiğinde, Aten ya da güneş diski, tapınılan tek tanrı olmuştu. Güneşin ışınlarının ucundaki ellerde, yaşamın işareti olan “ankh”lar tutulmaktadır (Kaynak: http://www.scribd.com/doc/48268429/Egyptian-Mytology-a-to-Z-P-Palmer-2010 )

Mısır’ın dini değiştiğinde, firavun Akineton’un taptığı güneş tanrısıydı. Aten, güneş ışınları aşağıya uzanmakla birlikte, güneş diski tarafından simgelenmektedir. Aten sözcüğü, “disk” anlamına gelmekte ve resim yazı (hiyeroglif) ile yazıldığında, gök cismi olarak, güneşi ifade etmektedir. Aten’in kökeni belirsizdir, ancak Heliopolis şehrindeki erken bir güneş inancından gelmiş olabilir. Karnak Tapınağı’ndaki Kraliçe Hatşepsut’un dikili taşı, tepesindeki altın ve gümüş başlığın (eskiden bulunan, doğal bir çeşit altın ve gümüş alaşımı), Mısır’da, Aten gibi parlayacağını belirtmektedir. Hatşepsut’un babası I. Tutmosis, Nubiya seferi sırasında, oyulmuş bir yazıda, tanrı olarak, Aten’e işaret etmiştir.

Akineton’un babası III. Amenhotep, ordusunun bir bölümüne, gözdesi olan Aten’in adını vermiş ve Kraliçe Tiye’ye, özel gölünde gezmesi için, “Aten Işınları” adında bir sefa teknesi vermiştir. Ancak, Akineton, kral olunca, Aten, Mısır’da, ulu tanrı olmuştur.

Aten’e adanmış ilk tapınak olan Per-Aten, Teb’in büyük tanrısı Amun tapınağının yanına inşa edilmiştir. Amun’un papazlarının, yeni tapınak hakkında, ne düşündükleri bilinmiyordu, ancak Akineton’un hükümdarlığından sonra, tapınak yıkılmıştır. 1930’lardan 1950’lere uzanan devrede, arkeologlar, Aten tapınağından sökülerek ayrılmış 35.000 parça bulmuştur. Parçalardaki ve temeldeki süslemeler, Mısır bilimcilere, Aten Tapınağı’nın, sütunlarla kaplı açık avluları, birkaç mabeti ve Akineton’un kocaman heykellerini içerdiğini göstermiştir. Aten tapınağının Gem-Pa-Aten yani “Aten’i bulan” denen bir alanı, Kraliçe Nefertiti ve kızlarının arazisiydi.

Hükümdarlığının 5. yılı civarında, Akineton, kraliyet sarayını, Teb’den, uzak çöldeki Aten’e adanmış yeni şehre taşımıştır. Şehire, Akhet-Aten, yani “Aten’in ufku” adı verilmiştir ve içerisinde, iki önemli Aten tapınağı yer almıştır: Per-Aten (Aten’in Evi) ve Hwt-Aten (Aten’in konağı). Her iki tapınak da, avlularının çevresine yerleştirilmiş birkaç sunum masası olan ve kapalı odası olmayan, yeni açık hava tasarımına sahipti. Mısır bilimcilerinin Büyük Tapınak olarak adlandırdıkları Per-Aten, ikisinin büyük olanıydı. Bunun ilk avlusuna, güneşin ilk ışığının, her gün karşılandığı “sevinç evi” anlamına gelen, Per-Hay deniyordu. Güneş yükselince, inananlar, Gem-Aten (“Aten’i bulan”) denen ikinci avluya gidip sunumlarını yapıyorlardı. İçteki avlu ise, kraliyet ailesine ayrılmıştı – Akineton, Nefertiti ve çocukları, her gün, burada, özel sunumlar yapıp gerekli ayinleri uyguluyorlardı. Akineton, krallığını yitirdiğinde, yıkıldıkları için, günümüzde, bu tapınakların temelleri haricinde, hiçbir şey ayakta durmamaktadır.

Aten ve Akineton’un inançlarının temeli, Akhet-Aten’deki asillerin mezarlarının duvarlarında oyulmuş olan, “Aten’e ilahi”de saklıdır. Burada, Aten’in tek tanrı olduğu, kendisini, bizzat, güneşin ışınlarıyla ortaya çıkardığını, gece vaktinden korkulması gerektiği ifade edilmektedir. Aten’in ışınları, çevresine ışık saçmadığı zaman, vahşi hayvanlar ortada dolaşır ve tehlike söz konusudur. Ancak, güneşin yararlı ışınları altında, günlük yaşam yürür ve tüm işler başarıya ulaşır. Tüm yaşam, Aten sayesinde ortaya çıkar ve o, hiçbiri, dikkatinden kaçacak kadar önemsiz olmayan, bütün hayat biçimlerini korur. Dünyadaki halklar, farklı renklerde yaratılmışlardır ve kendilerine, doğanın tüm güzelliğinin ve cömertliğinin kaynağı olan, Aten tarafından, farklı diller verilmiştir. Aten, insan tarafından anlaşılamaz ve sadece, kendi oğlu Akineton tarafından, gerçek anlamda bilinebilir. İnsanlar, Aten’e, doğrudan tapınamaz. Tahminen, Aten’in oğlu Akineton’a tapmışlardır.

Akineton, çölde şehrini inşa ettiğinde, dikilen sınır dikili taşları (oyulmuş taş tabletler), Aten’in doğası hakkında bize bilgi vermektedir:

Büyük ve yaşayan Aten…yaşamı mukadder kılan, dinç olarak hayatta, Babam…bana Sonsuzluğu hatırlatan…kendisini, iki eliyle ifşa eden; hiçbir zanaatkarın tasarlamadığı; her gün, durmaksızın, güneşin doğuşunda ve batışında beliren…Kendisi, ülkeyi ışınlarıyla doldurur ve herkese, hayat verir…

“Hiçbir zanaatkarın tasarlamadığı” ifadesi, Aten’in fiziksel varlığının olmadığını ilan etmiştir; onun, hiçbir heykeli olamaz. Aten, güneşin ışınları gibi, elle tutulamaz. Bu, eskiden, kedi başlı ya da kadın vücutlu ( ya da çakal ya da aynak ya da çakal başlı erkek ) tanrı heykellerine alışık olan, Mısırlılarda rahatsızlık yaratmış olabilir.

“Aten’e ilahi”, Aten’in tek yaratıcı olduğunu ve sadece, Mısırlıları değil, dünyadaki tüm insanları yarattığını söylemektedir. Bu da, Mısırlılar açısından, zor bir kavram yaratmış olabilir. Eğer Aten, tüm insanların tanrısı olsaydı, Mısırlılar, artık, en üstün olmazdı ve eski Tanrı Düzeni ya da “dünyanın olması gereken biçim” denen maat kavramı, açıkça çarpıklaşmış olurdu. Komşularıyla savaşmak, artık, tanrılar tarafından kutsanmazdı ve Ölüler Diyarı’nın olup olmadığı belirgin olmadığı için, öbür dünyadaki hayat imkansız görünürdü. Aten, sadece, kraliyet ailesini parlattığı için, Aten’in öğretileri, hayırseverliğin ve seçkinciliğin garip bir karışımıydı.

Aşağıdaki videonun konusu “Tek Tanrıcılığın Doğuşu: Aten’e Büyük İlahi”dir:

Çeviren: Yalçın Ceylanoğlu
HER HAKKI MAHFUZDUR.

Amun

“Gizli olan kimse” anlamına gelen Amun, genellikle, tacında iki tüyü olan, bir adam veya koç olarak gösterilmiştir. Bazen, Amun, kaz olarak da gösterilir ve evren yumurtasını bırakan ve dünyayı yaratan “büyük gıdaklayıcı” olarak isimlendirilir (Kaynak: http://www.scribd.com/doc/48268429/Egyptian-Mytology-a-to-Z-P-Palmer-2010 )

Yeni Krallık döneminde (MÖ 1550-1069), Eski Mısır’ın en en yüksek tanrısı olan Amun, Mısır panteonundaki (tüm tanrılar) en eski tanrılardan biridir. Amun, aslan başlı tanrıça olan, karısı Mut ve ay tanrısı olan, oğlu Khonsu ile birlikte, Teb şehrinin ana tanrısıydı. Mısır tanrıları, çoğunlukla, üçlü gruplar ya da üçlü takımlar halindeydi. Mısır’ın uzun tarihi boyunca, Amun’a, pek çok ünvan verilmiştir: Amun Kematef (Zamanını Tamamlayan Amun); “Vakti Biten Amun”; “İki Ülkenin Tahtının Efendisi”; “Varoluş Tanrılarının En Yaşlısı”, “Doğu Gökyüzü Tanrılarının Yaşça En Büyüğü”, bunlardan bir kaçıydı. Amun’un ismi, “gizli olan kimse” ya da “gizli olan varlık” anlamındaydı ve bu da, doğasının anlaşılmaz olduğunu gösteriyordu.

İsminin muhtemel kökeni, eski Libya dilindeki “aman” ya da “su” sözcüğünden gelmektedir. Bir yaratılış mitinde, 8 tanrıdan oluşan bir grup, Ogdoad’da ya da ilk sularda yaşıyordu ve bunlar, var olan ilk tanrılardı. Amun ve ilk karısı Amunet, Ogdoad’ın tanrıları olup “gizliliği” temsil ediyordu.

Heykellerde ve resimlerde, Amun; etekle beraber, güneş diskli ya da tepesinde iki uzun devekuşu tüylü; yuvarlak, düz bir taç giyinmiş; ayakta duran ya da tahta oturmuş bir adam olarak kişiselleştirilmektedir. Derisi, çoğunlukla, muhtemelen, suyun simgesi olarak, mavi renkli ya da tanrılara layık, son derece değerli bir taş olan, lacivert taşının rengindeydi.

Amun için kutsal olan hayvanlar, kaz ve büyük, kıvrımlı boynuzları olan özel bir koç cinsiydi. Koçun boynuzlarının olduğu kadar, koç da, Amun’un simgesi haline gelmiş olup; bazen, Amun, koç ya da koç başlı adam olarak tasvir edilmiştir.

Amun’a, muhtemelen, önce, bol ürün getiren ve hayvanlarda döl vermeyi sağlayan, ziraat tanrısı olarak tapılıyordu. Zaman içerisinde, küçük yerel bir tanrıdan, Mısır tanrılarının en yücesi konumuna evrimleşti. Amun‘a, piramit metinlerinde de değinilmiştir ve burada, “gölgesiyle, diğer tanrıları koruduğu” ifade edilmiştir. Amun için yapılmış, bilinen en eski tapınak, Teb’de, 11. Hanedan döneminde (MÖ 2125-2055) inşa edilmiştir.

Eski Mısır’da, din ve siyaset, el ele yürütülüyordu ve güneydeki Teb prensleri, kuzeyle yapılan savaşı kazanınca, ülkeyi birleştirip 12. Hanedan dönemini (MÖ 1985-1795) başlattılar. Güçlü güney kralları, kendilerine, tanrının ismini vererek, ilahi yardımından ötürü, Amun’a özel biat etmişlerdir. Kral I. Amenemhet (Amun-em-het), seleflerinin yaptığı gibi, “Amun Uludur” ismini almıştır. Onların koruyucu tanrısı, “tanrıların kralı” haline gelmiştir. Amun güçlenince, Waset’in (sonradan kendisini Yunanlılar Teb olarak isimlendirmiştir), gücü ve zenginliği artmış ve “Amun’un Şehri” olarak isimlendirilmiştir. Yeni Krallık döneminde (MÖ 1550-1069), Mısır altın çağının zirvesinde iken, Waset, Mısır’ın başkenti yapıldı ve ülkenin en önemli dini merkezi haline geldi.

Amun’un en önemli dinsel kutlaması, Teb’deki “Opet Festivali” idi. Amun’un, Mut’un ve Khonsu’nun kült heykelleri, yılda bir kez, Karnak Tapınağı’ndan Luksor Tapınağı’na taşınıyordu ve tüm şehir, neşeli olayı kutluyordu.

Kraliçeler, çoğunlukla, Amun’a, çocuklarına babalık yapmış olduğu için inanıyorlardı. Kraliçe Hatşepsut, iktidara geldiğinde, Deyr el-Bahri’deki mezarlık tapınağının duvarına, annesi Kraliçe Ahmose’nin Amun ile birlikteliğinden olan, ilahi doğumunun hikayesini yazmıştır. Kraliçe, Amun tarafından, kocasının görünüşünde ziyaret edilir; tanrı ve kraliçe, el ele yatağa oturur. Amun, elinde yaşam işareti olan Ankh’ı, kraliçenin burnuna doğru tutar ve o da, zamanı geldiğinde, Hatşepsut’u doğurur. Luksor Tapınağı’nın duvarlarındaki oymalar, Amun’un, Kraliçe Mutemwiya’yi, aynı usuldeki ziyaret ediş biçimini ve birlikteliklerinden, oğlu III. Amenhotep’in doğduğunu göstermektedir. Bu mitin açık biçimde tasviri, Hatşepsut’un ve Amenhotep’in Mısır tahtına çıkma hakkını güçlendirmiş ve Hatşepsut, Karnak’ta, “babası Amun’un namına” dikilitaşını dikmesiyle övünmüştür.

Teb (günümüzdeki Luksor), Mısır evreninin merkeziydi ve Amun, buranın en güçlü tanrısıydı. Amun’un en güçlü tanrı konumuna yükseltilmesiyle, Mısır papazları, Akineton iktidara geldiğinde (MÖ 1352-1336), sonradan, tam olarak geliştirilmiş bir kavram olan, tek tanrılılık fikrine yakınlaştılar. Amun’un revaçta oluşu, Yunanlıların, onu, kendi baş tanrıları Zeus’un uyarlaması olarak gördüklerinden ötürü, Ptolemaios hanedanın döneminde (MÖ 332-32) bile devam etmiştir.

Amun’un, Kral Taharka’yı koruyan koç olarak tasvir edildiği, British Museum’daki granit heykel.

Kaynak: http://www.scribd.com/doc/48268429/Egyptian-Mytology-a-to-Z-P-Palmer-2010

Çeviren: Yalçın Ceylanoğlu.

HER HAKKI MAHFUZDUR.