Eski Mısır Yiyecekleri

  • Mısırlılar, çok fazla tahıl içeren, düşük yağlı, yüksek lif içerikli gıdalar ile besleniyorlardı. Onlar; çeşitli bitki yağları ve yağlar, ekmek, süt, mercimek, süzme peynir, pasta, soğan, et, hurma, kavun, süt ürünleri, incir, devekuşu yumurtası, badem, bezelye, fasulye, zeytin, nar, üzüm, sebze, bal, sarımsak ve diğer besinleri yiyorlardı. Mısırlıların perhizlerinde, arpa ve gernik buğdayı dahil, çeşitli tahıllar da yer alıyordu. Arpadan ise, bira üretiminde yararlanılıyordu. Gernik buğdayı ise, ekmek yapımında kullanılıyordu. Ayrıca, geçmişi, MÖ 2000 yılına uzanan bir Mısır mezarında, mercimek bulunmuştu.
  • Şekerin tarihi, MÖ 2.000 yılına kadar uzanmaktadır. 11. Hanedan’dan kalma mezarların resimleri, tapınaklardaki şekerleme imalini tasvir etmektedir. İkramları, tanrılara sunuluyordu ya da soylulara ayrılıyordu. MÖ 1.000 dolaylarında, Mısırlılar; baldan, otlardan, baharatlardan ve narenciyeden sert şekerler üretiyorlardı [ Şeker, diğer bir 2.500 yıl sonrasına kadar (MS 500 dolayları) mevcut olmayacaktır ]. Susamla, balla ve muhtemelen, sütle yapılmış bir kek, Mısırlı Pepionkh’un 4.200 yıllık mezarında bulunmuştur. Bu, bilinen en eski kek parçasıdır. Kekin resmini görmek için, şu bağlantıya tıklayınız : http://www.ealimentarium.ch/en/object/egyptian-cake

Resim.1: Ezilmiş badem ve cevizin, macun kıvamındaki hurmayla topak haline getirilmesiyle yapılan ‘hurma şekeri’ (Kaynak: http://itbeganincamp4.blogspot.com.tr/2011/03/ancient-egypt-date-candy.html)

  • Eski birleşik Mısır’ın 1. hanedanın ikinci firavunu Aha’nın 4.900 yıllık mezarında, 3 oda vardı ve içlerine, ahiret yolculuğu için, öküz eti, su kuşları, peynir, kuru incir, ekmek ve pek çok şarap ve bira kabı depolanmıştı. Firavun Tutankamun’un mezarında bulunan küçük bir kutuda ise, her biri, kendi bölmesinde bulunan, 25 çeşit arpa yer alıyordu.

Şekil.2: Mısır’da, yer yer, kaşar kelimesinin karşılığı olarak kullanılan rumi peyniri. Peynir, Firavun Aha’nın mezarında ahiret yolculuğu için saklanan gıdalardan birisidir.

  • Eski zaman Hindistan’ında ve Mısır’ında, buz, bazen, serinletici buharlaşma sonucunda, toprakta donarak katılaşmış sudan kaynaklanıyordu. Daha MÖ 3.000’de, Mısırlılar, kurak iklimlerde meydana gelen doğal bir olaydan yararlanarak, çölde, buz üretebiliyorlardı. Sıcaklık, donma noktasının epey üzerinde olmasına rağmen, geceleyin, saman yatağı üzerindeki sığ kil tepsilere bırakılan su, kuru havaya buharlaşması ve sıcaklığının aniden düşmesi sonucunda donuyordu.
  • Eski zamanlarda, Çin, Hindistan ve Mısır’da, yokluklar sırasında hayatta kalan soyluların ve insanların sevdiği garip yemeklerle ilişkili bir yamyamlığın olduğu biliniyordu.

Eski Mısır Ekmeği

  • Ekmek, eski Mısır perhizinin başlıca öğesiydi ve onun çoğu, arpa ya da kabuğunun soyulması zor bir çift taneli tahıl çeşidi olan, gernik buğdayı ile yapılıyordu. Hiyeroglifler, mayalanmış ekmek ve buğday ekmeği dahil, 14 ekmek türünün bulunduğunu kaydetmektedirler. Bilim adamları, ailelerin, genellikle, evde, mayalanmamış pita tarzı ekmekler; tapınak şenlikleri ve özel günler sırasında ise, ağır döküm demir kapta pişirilmiş ekmekler yediklerini tahmin etmektedirler.

Resim.3: Gernik buğdayından mayalandırma yöntemiyle yapılmış eski Mısır ekmeği örneği (Kaynak: http://www.historicalcookingproject.com/2014/12/guest-post-ancient-egyptian-bread-by.html)

  • Eski Mısırlılar, granit değirmen taşları üzerinde tane öğütüyorlardı. 3500 yılından daha uzun bir süre önce, Mısır’ın batı çölünde yıldızı parlamış Üm Mavagir ( Arapçada, “ekmek kalıplarının anası” anlamındadır ) şehrinde ortaya çıkarılan nesneler arasında, yarım tonluk fırın yapıtından biri, bir çift fırın kalıbıydı. Eski Mısırlılar arasında, ahirette destek için, mezarlarına, gıda ve bira bırakma uygulamasının bulunması ve kurak iklimin, bu izleri koruması, eski ekmeğin incelenmesini mümkün kılmaktadır.

Resim.4: Batı Çölü’nde yakınlarda gün yüzüne çıkarılan kayıp şehre ait bu fırın kalıbı çifti, onun Üm Mavagir ismine ilham vermiştir (Kaynak: http://news.yale.edu/2010/08/26/ancient-lost-egyptian-city-discovered-yale-archaeologists)

  • 1996’da, Science dergisinde yayınlanan bir haberde, Cambridge Üniversitesi’ndeki Arkeoloji Enstitüsü’nde araştırma görevlisi olan, Dr. Delwen Samuel, işçi köylerinin yıkıntıları arasında bulunan takriben 70 somunda, optik ve elektron mikroskoplarıyla yaptığı incelemesinin sonuçlarını açıkladı. Buna göre, ekmeklerin hemen hemen hepsi, bazen, kişniş ve incirle tat verilmiş olan, gernik olarak bilinen bir buğday çeşidinden yapılmıştı.
  • Mısırlıların, ekmek yapmak için, günümüzde yararlanılan buğdayı kullandığına ilişkin kanıtlar yetersizdir. Çağdaş ekmek, gluten açısından zengindir ve bu da, onun, hafif, hava delikleriyle dolu ve gevrek kabuklu olmasını sağlamaktadır. Arpa ve gernik buğdayları, düşük miktarda gluten içerirler ve bu tanelerle yapılan ekmekler, ağır ve yoğun olma eğilimindedirler. Ekmeğin üretildiği bölgelerde doğal olarak bulunan yabani maya, ekmeğin kabarmasını sağlıyordu. Mısırlılar, mayaya aşina değildi ve ekmeğin, “mucizevi güçler” ile kabardığına inanıyorlardı. Ekmeklerini kabartmak için ise, kabarmalarının yanı sıra, şarap gibi mayalansınlar diye, hamurlarını, bir hafta kadar bekletiyorlardı.
  • Mısırlılar, kızarmış ekmek yapıyorlardı ama böyle yapmalarının nedeni, tadını ya da dokusunu iyileştirmek değil, küfü cezbeden nemi ortadan kaldırmak idi. Kızarmış ekmek yapmak, ekmeği daha uzun bir süre koruyordu.

Resim.5: Eski Mısırlılar, çöl koşullarında, sertleşerek yenmeyecek duruma gelmemesi için, ekmek dilimlerini yakarak, kızarmış halde saklıyorlardı.

Eski Mısır’da Ekmek Üretimi

  • Gize Piramitleri’nin yakınında bulunan bir ekmek fırını, 5,18 m uzunluğunda ve 2,44 m genişliğindeydi. Ekmek, çoğunlukla, pek çok şekilde ve büyüklükte (yuvarlak, yassı, konik ve sivri) somunların üretildiği kalıplar ya da toprak ekmek kapları içerisinde yapılıyordu. Çoğu ekmek, yassı tepsilerde ya da çan şeklindeki kaplarda (35,56 cm çaplı ve 35,56 cm derinlikte) imal edilmiş gözükmektedir. Ayrıca, arkeologlar, karton yumurta kutularına benzer çukurlar da bulmuşlardır. Boşluklar, ekmek pişirme kaplarını barındırırken, çukurlar ise, ekmeği pişirmekte kullanılan kömürleri muhafaza ediyorlardı.
  • En yaygın ekmek türü, sulu pasta hamuruna benzeyen ince hamurun, önce, yaklaşık, geniş bir vazo büyüklüğündeki kalın bir kil kaba dökülmesiyle üretiliyordu. Hamur, kapta kabardıktan sonra, ateşin közüne açılan bir oyuğa yerleştiriliyordu. İkinci bir kap da, ısıtılarak, birincisinin üstüne yerleştiriliyor ve böylece de, ikisi, birlikte, bir ocak ortamı oluşturuyordu. Eski Mısır’dan kalma küçük bir heykelcik, dizlerinin üzerinde ve ellerindeki oklavayla hamur açan bir adamı betimlenmektedir.
  • Çağdaş deneylere dayanarak, bilim adamları, ekmeğin, yaklaşık, 1 saat 40 dk pişirildiğini ve koni şekilli ekmek somununun, bıçağın, kabın iç tarafı boyunca sokulması yöntemiyle çıkarıldığını belirlediler. Ekmek, ağırdı ve çağdaş mağazalarda satılanlar kadar besleyiciydi. Ekmek imaline katılan bilim adamlarından biri, onu, “ekşi maya ekmeği tadı verilmiş” olarak tanımlamıştır.

Resim.6: Mısır Eski Krallık dönemi büyük, kaba seramik ekmek kalıbı (bedja)

  • Eski Mısır yöntemiyle ekmek yapma girişiminin sonucunu ifade eden Amerikalı arkeolog Mark Lehner, National Geographic dergisine şunu anlatmıştır: ” Hamuru, pişirmeden önce, fazla uzun bir süre beklettiğimiz için, çoğu ekşi maya ekmeği tatlarına göre bile, biraz fazla ekşi olmasına rağmen, arpa ve gernik buğdayının çeşitli karışımlarından yenebilir ekmek ürettik. Ekmek somunlarımızın her biri ağır ve iri olmasının yanında, aynı öğünde birkaç kişiyi besleyecek büyüklükteydi.”

Eski Mısır’da Et

Resim.7: 4. hanedan döneminden kalma Mısır resmi: Tuzağa düşürülen kuşlar; Sabanla Sürülen Tarlalar. MÖ 2.700 dolayları. Mezar duvarı resmi. Kahire Mısır Müzesi.

Resim.8: Bir yarım kabartmada görülen fazla yem verilen kazların tasviri

  • Eski Mısırlılar, sığır, koyun ve keçi eti yiyorlardı. Ayrıca, kesilmiş hayvanların çok sayıda kemiğine de rastlanmıştır. Resim yazılarda (hiyeroglif), eski Mısırlılar, ördek, antilop ve çeşitli vahşi hayvanları avlarken ve balıkların yanı sıra, kuşları yakalamak için ağ kullanırken görülmektedirler. Hatta özellikle ezme şeklindeki bir sofra lezzeti olarak kullanılan, özel olarak beslenmiş kaz ciğeri ( ‘fıva gra’ şeklinde söylenen ‘foie gras’) yapan köleleri tasvir eden resim yazılar da mevcuttur.

Resim.9: Eski Mısırlılar tarafından kutsal kabul edilen ve yaygın şekilde üretilen Mısır kazı (Alopochen aegyptiacus). Eski Mısırlılar, onu, yemek için yetiştiriyorlardı.

Resim.10: Kızarmış kaz yemeği

  • Eski Mısır’da, insanlarda bulunan etin türü, servetlerinin ve konumlarının göstergesiydi. Dana eti ve fırında kızartılmış kaz, genellikle, sadece, üst tabakanın tadını çıkarabildiği ikramlar olarak kabul ediliyorlardı. Fakirler ise, eğer herhangi bir et yer iseler, keçi ve koyun eti yerlerdi.

Resim.11: Kendisine eşlik eden 9 tanrının üzerinde durduğu, dokuz basamaklık bir kat merdivenin tepesine yerleştirilen yargı koltuğunda oturan, ölüler, ölüler diyarı ve öbür dünya tanrısı Osiris. Sandaldaki domuz, eski Mısır çöl, fırtına, düzensizlik, şiddet ve yabancıların tanrısı Set’i temsil etmektedir. Sağ köşede ise, mumyalama ve ahiret ile ilişkili eski Mısır tanrısı Anubis durmaktadır.

  • Eski Mısır’da, domuz, bir süre yenmişti ancak kötülük tanrısı Set ile ilişkili domuz etine karşı bir ön yargı vardı. Domuzlar, Luksor şehrinin güneyindeki El Kab yerleşim yerindeki bir Yeni Krallık dönemi ( MÖ 1055-1069 ) tapınağında tasvir edilmektedirler. Zaman geçtikçe, eski Mısırlılar, onları pis kabul ettiklerinden, kendilerini, domuzlardan uzak tutmuş ve domuz etinden kaçınmışlardır. Ünlü tarihçi Herodot, şöyle yazmıştır: ” Domuz, Eski Mısırlılar için, eğer geçen bir adam, kazara, ona temas ederse, kendisini, hemen nehre koşuşturacak ve kıyafetleriyle daldıracak kadar, pis bir hayvan kabul edilmektedir.” Ayrıca, Herodot, domuz çobanlarını, doğuştan, tapınaklara adım atmaları yasaklanmış bir toplumsal sınıf olarak tanımlamaktadır.

Resim.12: Mısır mezar odasında tasvir edilen, balık dahil çeşitli gıdalar, MÖ 1.400 dolayları.

  • Eski mısırlılar, bol balık yerlerdi. Nil nehrinde bulunanların tüm çeşitlerini; Akdeniz’dekilerin ise, pek çoğunu tüketirlerdi. Üstelik, arkeologlar, balıkların temizlendiği, tuzlandığı ve tütsülendiği bir balık işletme tesisinin bulunduğunu kanıtlamışlardır. Ayrıca, balık, sosa da dönüştürülüyordu.
  • Kahire Mısır Müzesi’nde sergilenen ahiret ziyafeti mumyaları arasında, ördekler, güvercinler, sığır bacakları, rosto ve çorbalık öküz kuyruğu yer almaktadır. Onlar, tamamen, sodyum karbonat ile kurutuluyorlar, keten içerisine sarılıyorlar ve piknik sepeti içerisine istifleniyorlardı. Bir arkeolog, “Hayatta, onu, ölümsüzlük için götürdüğünüzden, yaşarken, düzenli olarak elde edip etmemiş olmanız önemli değildi.”, diye ifade etmiştir.

Eski Mısır’daki Meyveler ve Sebzeler

Resim.13: Eski Mısırlılar, Firavunlar dönemi sırasında, soğana büyük saygı gösteriyorlardı.

  • Soğanlar, Mısır’da ortaya çıkmıştır. Mısırlılar, soğanın, çok katmanlı evreni simgelediğine inanıyorlardı. Günümüzde, Kitabı Mukaddes üzerinde yemin edildiği gibi, onlar da, soğan üzerine yemin ediyorlardı.
  • Eski Mısır firavunu Tutankamun’un mezarında mor bezelyelere rastlanmıştır. Salatalıklar ise, eski Mısır, Yunanistan ve Roma’da biliniyorlardı. Onlar, 3.000 yılı aşkın bir süredir yetiştirildikleri, Kuzey Hindistan’daki Himalaya Dağları’nın eteklerindeki tepelerde ortaya çıkmışlardır.

Resim.14: MÖ 2.000’den kalma Mısır mezar resimlerinin, siyah turpları gösterdiğine inanılmakta birlikte, onlar, muhtemelen, eski piramit inşaatçılarının gıdalarıydı.

  • Turp, en azından, 4.000 yıl önce, eski Mısırlılar tarafından ekilip biçiliyordu. Onlar, soğanla; işçiler tarafından ise, sarımsakla birlikte tüketiliyorlardı. Mısırlılar, turpun, afrodizyak olduğuna inanıyorlardı. Ayrıca, Eski Mısır’da, pırasa da yeniyordu.
  • Kavun; buğday, arpa, çeşitli baklagiller, üzüm, hurma, antepfıstığı ve badem ile birlikte en eski ürünlerden birisidir. Kavun; İran’da, Türkiye’de ve batı Asya’da, doğal olarak yetişmektedir. MÖ 2.400 yılından kalma bir Mısır mezar resminde tasvir edilmesinin yanında, MÖ 3. yüzyıla ait Yunan belgelerinde de bahsedilmektedir. Ayrıca, MS 1. asırda, Yaşlı Plinius tarafından da tanımlanmıştır.

Resim.15: 18. hanedan sırasında IV. Tutmosis’in hükümdarlığı sırasında memur olan, gök bilimcisi ( Teb’in baş tanrısı Amun’un gök bilimcisi), yazıcı ve rahip Nakht’ın mezarındaki üzüm toplama sahnesi

  • Üzüm tohumu, 3.000 yıllık mumyalarda bulunmuştur.

Eski Mısır’da Hurma, Baharat ve Zeytin

Resim.16: Zeytin dalı ve meyvesinin tasviri

  • Eski Mısırlılar, Fenikeliler, Yunanlar ve Romalıların hepsi de, zeytin ve zeytinyağı tüketiyorlardı. Zeytin, ilk kez, MÖ 4.000 dolaylarında, Filistin’de yetiştirilmiş, Suriye ve Türkiye’ye yayılmış ve MÖ 1.500 dolaylarında ise eski Mısır’a ulaşmıştır (Mısırlılar, ondan uzun bir süre önce, Filistin’den satın alınmış zeytini kullanıyordu). Bir Eski Mısır öz deyişine göre, “Hurma ağacı, Tanrı’nın, insanı andıran tek Tanrı yaradılışıdır. Diğer ağaçların aksine, hurma, yaşlandıkça, daha fazla meyve verir.”

Resim.17: Eski Mısır’daki zeytinyağı sunumunun tasviri

  • Eski zamanlarda, zeytinyağı; yağ lambalarından, dinsel yağlara, yemek pişirme ve hazırlama baharatlarına ve ilaçlara kadar her şeyde kullanılıyordu. Büyük talep görmesinin ve çok yol katettirilmesinin yanında, Filistinliler, onun ticaretini yaparak zenginleşmişlerdi.

Resim.18: Meyan ( Glycyrrhiza glabra ) bitkisinin ayrıntılı (yaprak,çiçek,meyve, tohum) çizimi

  • Mısırlılar, yiyeceklerine, deniz tuzu, kekik, mercanköşk, meyve ve kabuklu yemiş, özellikle badem özleri ile tat veriyorlardı. Safran, eski Mısır’da biliniyordu. (Açık tohumlu bitki çiçeğinin dişi organının stigma ya da) Tepecik kısımlarına, Mısır mumyalarında rastlanmış olmasının yanında, Kleopatra olarak tanınan, Mısır’ın son Yunan kraliçesi VII. Kleopatra, onları, makyaj gereçlerinde kullanıyordu. Eski Mısırlılar, meyan kökünün, afrodizyak olduğuna inanıyorlardı. Mısır firavunu Tutankamun, kraliçesi ile ilişkiye girmeden önce, meyan kökü bitkisinin kökünü tüketiyordu.
  • Sarımsak, eski Mısırlılar ve Yunanlar tarafından tüketiliyordu. Romalılar, onu, alt tabakanın gıdası olarak kabul ediyorlardı. Mısır piramitlerinin inşaatçıları, bol soğan ve sarımsak yemişlerdir. Kaydedilmiş ilk iş bırakımlarından (grev) biri, onların sarımsak tayınları kısıldığı zaman gerçekleşmişti. Kayıtlara göre, bir köle, yedi kilo sarımsak karşılığında satın alınabiliyordu.

Eski Mısır’da Ziyafetler ve Yeme Gelenekleri

Resim.19: Yazıcı Nebamun’a verilen ziyafet, Nebamun’un mezar tapınağından bir sahnenin üst yarısı, MÖ 1350 dolayları, 18. hanedan, sıva üstüne boya, 88×119 cm, Teb şehri.

  • Kraliyet ziyafetlerinde, konuklar, dokunmuş hasırlarda oturuyorlar ve kadeh kadeh kırmızı şarap içiyorlar ve parmaklarıyla balık, sığır eti, kümes hayvanı, ballı ekmek yiyorlardı. Hizmetçi kızlar, üzümleri, incirleri ve hurmaları, tepsilerle taşımadan önce, ellerini yıkıyorlardı. Güzel ve üstsüz dansçılar ise, flüt, arp ve kemik dili müziğiyle oynuyorlardı.
  • Eski Mısır’a ait bir Eski Krallık dönemi hikayesini anlatan tarihçi Herodot, bir firavunun, ışığıyla, her akşam, içmeye ve neşeli olmaya koyulmuş olduğu, sayısız lamba yaptırdığını ve asla, gündüz ya da gece zevk kovalamaktan vazgeçmediğini yazmıştır. Ona, yaşayacak sadece altı yılı bulunduğu söylenmiş olmasından ötürü, “onun hedefi”, “kalan ömrünü, 6 yıldan, 12’ye uzatmak için, geceyi, gündüze çevirmek” idi.

Resim.20: Nilüfer şekilli Eski Mısır çanağı ( silisyumlu seramik) , 22. hanedan, MÖ 945-715

  • Mısırlılar, Yunanlar ve Romalılar, havlu benzeri peçetelerin yanında, gül taç yaprakları, otlar ve biberiye gibi şeyler ile kokulandırılmış, sulu el yıkama tasları kullanıyorlardı. Mısırlılar, çeşitli yemeklerde, özel kokulardan ( portakal çiçeği, mür, badem, tarçın ) yararlanıyorlardı.

Eski Mısır İçecekleri

Resim.21: Bu eski Mısır su arıtımı aletinin, Teb şehrindeki II. Amenofis’in mezarının duvarında betimlendiği keşfedilmiştir. Yazı, MÖ 1450’de oyulmuştur. Bu resimde, MÖ 1500 yılından sonra, Mısırlıların ilk kez keşfettiği pıhtılaştırma ilkesini kullanılmaktadır. Bu yöntemde, şap kimyasalı, asılı madde çökelmesi için uygulanmaktadır.

  • Henüz MÖ 1450’de, bir firavunun mezarında bulunan duvar resminin tasviri, eski Mısırlıların, bir su arıtımı biçimi uyguladıklarını göstermektedir. Orada, suyu, bir dizi süzgeçten geçirmek amacıyla, kaba su döken biriyle, suyu, hortumdan emen diğeri sergilenmektedir.

Resim.22: Kaliforniya eyaletinin San Jose şehrindeki Gül-Haç Tarikatı Eski Mısır Müzesi’nde bulunan Eski Mısır’daki bira yapımının ahşap örneği

  • Eski Mısırlılardan önce yaşamış insanlar, üzümleri ezerlerse ya da tahılı ısıtıp nemlendirirlerse, onların köpürdüklerini ve etkili bir içecek meydana getirdiklerini keşfetmişlerdir. Mısır’daki alkollü bira yapımı tasvirleri, MÖ 3.000 dolaylarından kalma bir papirüste bulunmuştur.
  • MÖ 2.000 yılında, Mısırlı bir rahip, bir öğrenciye, “Ben, başrahibin olarak, meyhaneye gitmeni yasaklıyorum. Canavarlar gibi küçük düşünülürsün.”, demişti.

Eski Mısır Birası

Resim.23: MÖ 2009-1998 dolaylarına ve 11. hanedana tarihlenen, cenaze töreninde kullanılan bir ekmek fırını ve bira fabrikası örneği; aslı, Teb şehrinde bulunan boyalı ve alçılı ahşap.

  • Mısırlılar, bazı tarihçiler tarafından, biranın mucitleri olarak kabul edilmektedirler. Arpadan yapılmış olan Mısır birası, yoğun ve besleyiciydi. Mayalandırma yöntemi sayesinde, mayadan dönüştürülmüş temel B vitaminlerini ve amino asitleri de içeriyorlardı. Mısır bilimcisi Zahi Havas’a göre, onlar, “alkol içerikleri çağdaş biralardan daha yüksek olan, beş bira türü”ne sahiplerdi.
  • Bira, muhtemelen, en yaygın içki olmakla beraber, sıradan insanların her gün içebilecekleri kadar da ucuzdu. Bira, bardağıyla geliyordu ve taze üretilen bira, kamışla tüketilmiş olabilirdi. Pek çok işçi, ahirette, mahrum kalmasınlar diye, bira bardaklarıyla birlikte gömülüyordu. Tarihi MÖ 3.500’e dayanan sanayi ölçekli bir bira fabrikası, Hanedan Öncesi Dönemi’nin sonundaki Yukarı Mısır’ın başkenti Hierakonpolis’te bulunmuştur. Orada keşfedilen 8 fıçıda, günde 300 galon (300×4,50= 1.350 l) bira üretilebiliyordu.

Resim.24: Eşi ve çocuğuyla birlikte bira içen Suriyeli bir paralı asker, MÖ 1350 dolayları. Kireçtaşı steli (küçük dikili taş). 18. hanedan. Tel el Amarna antik şehri

  • John Noble Wilford, New York Times gazetesinde şunu yazmıştı: ” Sanatsal tasvirler ve yazılı kaynaklar, Erken Hanedan Dönemi’nde biranın tutulduğunu kanıtlanmaktadırlar. Seçkinler ve ayak takımı, benzer şekilde, Neşe Getirici, Güzel ve Tanrısal gibi isimli biralardan hoşlanıyorlardı. Porselen fincanlardan, kamışla içiyorlar ve bazen de, içmeyi nerede bırakacaklarını bilmiyorlardı. MÖ 1.400 yılından kalma bir Mısır papirüsü, bira tüketenlere, içtikleri meyhanelerde, yersiz konuşmanın tehlikeleri hakkında uyarıda bulunuyordu.” [Kaynak: http://www.nytimes.com/1996/07/26/world/in-ancient-egypt-the-beer-of-kings-was-a-sophisticated-brew.html)
  • Bilim adamları, Mısırlıların nasıl bira ürettiklerinden emin değildirler. Bazı tapınak sanatlarında, bira, ekmeğin suya ufalanması ve ekmekten gelen maya ile mayalandırılması sonucunda, artıklarla dolu kaba bir sıvının verilmesiyle üretilmiş görünüyordu. Ancak İngiltere’nin Cambridge Üniversitesi’nden bir araştırmacı, kısa bir süre önce, Mısır mezarlarında rastlanan bira kalıntılarını ve kurutulmuş ekmek somunlarını incelemiş ve MÖ 2. binyılda, çok daha ileri bira yapımı tekniklerinin bulunduğunu gösteren kanıtlara rastlamıştır.
  • 1996’da, Science dergisinde yayınlanan bir haberde, Cambridge Üniversitesi’ndeki araştırma görevlisi Dr. Delwen Samuel, “Eski Mısır ekmek ve bira yapımı hakkındaki bugünkü düşünceler değiştirilmelidir.”, demiştir. O, bira kalıntılarının mikroskobik analizlerinin, pişirilmiş ve pişirilmemiş maltın, suyla harmanlandığı ve kavuzsuz arıtılmış sıvının üretildiği daha özenli bir bir yapım yöntemine işaret ettiğini belirtmiştir. Dr. Samuel, kalıntıların mikro yapısının, “dikkate değer biçimde, çağdaş tahıl besinlerininkine benzediği” sonucuna varmıştır.
  • Eşlik eden bir makalede, tahıl işleme yöntemlerini incelemekte olan, İngiltere, Sheffield Üniversitesi, Arkeoloji Bölümü Profesörü Glynis Jones, bulguların, “eski bira üretim tekniklerinin ilk gerçek bilimsel kanıtı” olduğunu söyledi. Eski Mısırlılarda, ahirette destek için, mezarlarında gıda ve bira bırakma uygulaması bulunması ve kuru iklimin, bu kalıntıları muhafaza etmesi nedeniyle, araştırma mümkün oldu. Dr. Samuel, birçok yerleşim yerinden alınmış, takriben, 70 ekmek somununu ve işçi köylerinin yıkıntıları arasında bulunan, 200’den fazla toprak kaptan elde edilmiş bira artıklarını, optik ve elektron mikroskoplarıyla inceledi.

Resim.25: 1996’da Courage bira fabrikası tarafından gernik buğdayından yapılmış, eski Mısır birasının bir kopyası olan Tutankamun alesi

  • Hemen hemen tüm ekmekler, bazen, kişniş ve incirle tat verilmiş olan, gernik denen buğday türünden yapılıyordu. Hem gernik buğdayı hem de arpa (önceden düşünüldüğü gibi, sadece, arpa değil), bira yapımında kullanılıyordu. Bira kalıntılarının analizinde ise, hiçbir tatlandırıcıya rastlanmamıştır. Özellikle nişasta taneciklerinin analizi, Mısırlıların, bira yapımının ana içeriği olarak, hafif pişmiş ekmekten faydalanmadığını göstermiştir. Onun yerine, onlar, iki kısımlı bir yöntem kullanmış görülmektedirler. Tahıllar, bilinçli olarak, çimlendiriliyor ve şeker ve tat vermeleri için ısıtılıyorlardı. Pişirme, tahılı, nişastayı, şekere dönüştüren enzimlerin saldırısına daha hassas hale getiriyordu. Bu kütle, daha sonra, su içerisindeki çimlenmiş ama ısıtılmamış tahıllara katılıyordu. Çözelti halindeki şeker ve nişasta bileşimine maya ekleniyor ve bu halde mayalandırılarak biraya dönüştürülüyordu.
  • 1996’da, Cambridge Üniversitesi’ndeki McDonald Arkeolojik Araştırma Enstitüsü’ndeki araştırma görevlisi Dr. Delwen Samuel ile aynı enstitünün Mısır bilimcisi Dr. Barry Kemp, bir İngiliz bira fabrikası ile birlikte, son araştırmadan çıkarılan bir Eski Mısır birası tarifine göre, ale (ılık mayalandırma ile oluşan tatlı, dolgun ve meyvemsi tatlı bir bira türü) birası ürettiler. İçki, altın sarısı renkli olmasının yanında, biraz bulanıktı. Dr. Samuel, “Tadı, bugüne kadar denediğim hiçbir biraya benzemiyor”, dedi ve şöyle devam etti: “O, besin değeri çok yüksek ve çok maltlı olmakla birlikte, Şardoney (Chardonnay) beyaz şarabını andıran bir tada sahiptir.”

Eski Mısır Şarabı

  • Eski Mısır şarabı, Vitis vinifera vinifera adlı bir evcil üzüm türünden yapılıyordu. İlk şarabın, üzümün kabuğunda serpilen doğal mayalarla mayalandırıldığına inanılmaktadır. Onun bazıları, incirle tatlandırılıyordu. En iyi şarapların bir kısmı da, Kahire’ye 370 km uzaklıktaki Bahariya vahasında üretiliyordu.

Resim.26: Büyük Harris Papirüsü’nün Teb şehrinin en önemli üç tanrısının huzurundaki III. Ramses’i gösteren “Tanrıların Konuşması” bölümü

  • Philadelphia’daki Pennsylvania Üniversitesi Müzesi’nde, Mutfak, Mayalı İçecekler ve Sağlık Biyomoleküler Arkeolojisi Projesi’nin Bilim Müdürü Patrick McGovern, eski Mısır’da, “mezarların içerisinde, Nil Delta’sından getirilmiş kaç bira ve şarap amforasının, ölüye temin edileceğini gösteren çizimler bulunmaktadır.”, diye belirtmiştir. Yeni Krallık dönemi mezar kabartmaları ve resimleri, kraliyet kutlamalarını bekleyen üst üste sıralanmış şarap amforaların bulunduğu, Amarna ve Teb şehirlerinin saraylarındaki ve tapınaklarındaki özenli ambarları ve şarap mahzenlerini tasvir etmektedirler. Eski Mısır’dan kalan en uzun ve en iyi korunmuş el yazmalarından biri olan, Büyük Harris Papirüsü, III. Ramses’i ( MÖ 1184-1153 ), baş Mısır tanrısı Amon’a, Teb şehrindeki tapınağında, 59.588 amfora şarap sunmakla övünürken göstermektedir.
  • Eski Mısır şaraplarının pek çoğu, Ürdün Vadisi’nden ithal edilmiş görünmektedir. MÖ 3.000 tarihli, Abidos şehrinde bulunan şarap, Ürdün Vadisi’nde üretilmişti ve bunu kanıtlayan eski bir gümrük mührü vardı.

1. Akrep Kral Tedavi Edici Şarabı

  • Araştırmacılar, Mısır Kralı 1. Akrep’in mezarında yaptıkları kazılarda, (tarihi, Ermenistan’ın Areni köyünde bulunanlardan 1.000 yıl sonrasına dayanan) MÖ 3.150 dolaylarına ait, şarapla bağlantılı sarı bir kalıntı içeren, düzinelerce ithal seramik amforasını toplu halde ortaya çıkardı. Bu mezarda, ayrıca, üzüm tohumlarına, üzüm kabuklarına ve kuru meyve etine de rastlanmıştır.

Şekil.27: Muhtemelen üzümlerin insan ayaklarıyla çiğnendiği, günümüzdeki Maryut Gölü civarındaki Marea adasında bulunan Eski Mısır presleme havuzu.

  • 1. Akrep olduğu tahmin edilen bir Mısır kralının MÖ 3.150 tarihli mezarı, üç ya da dört hizada dizilmiş, 700 şarap amforası ile dolu üç oda içeriyordu. Amforalarda ise, üzüm çekirdekleri bulunuyordu. Bunun yanında, onların, üzüm suyu ya da sirke değil, şarap içerdiği sonucuna varılmaktadır çünkü üzüm suyu ( çağdaş koruyucu içermeden ), oda sıcaklığında, çok hızlı bir biçimde şaraba dönüşüyor ve amforaların mühürlenmesiyle, sirkeleşmesi engelleniyordu. Kızılötesi spektrometresi, bu şaraplarda; alkol, tanen, flavonol, aldehid, asit, karbonhidrat, ester, protein ve vitamin bulunduğunu göstermiştir.
  • Brian Handwerk, National Geographic News haber sitesinde, 13 Nisan 2009’da yayınladığı makalede şunu yazmıştır: ” Mısır kralı 1. Akrep’in (kayayla bağlantısı olmayan) mezarının içinde, bilim adamları en eski şarapları keşfetmişlerdir. Üstelik, araştırmacılar, artık, uygulamanın gerçekleştirildiğine inanılan tarihten asırlar önce, 5.000 yıllık şaraplara doğal ilaçlar katıldığının anlaşıldığını söylemektedirler.”
  • Arkeokimyager Patrick McGovern ve meslektaşları, Mısır’ın ilk firavunlarından birinin önceden keşfedilmiş ebedi istirahatgahı olan mezarda rastlanan şarap amforalarının içerisinde, ot, ağaç reçinesi ve diğer doğal maddelerin kimyasal kalıntılarını bulmuşlardır. Pennsylvania Üniversitesi Arkeoloji ve Antropoloji Müzesi’nden, Patrick McGovern, katkı maddelerinin lezzetli bulunabilmiş olmalarına rağmen, onların tıbbi yararları için toplandığını söylemiştir.
  • İlk Mısırlılar, çağdaş sentetik ilaçların olmadığı bir dünyada yaşıyorlardı ve doğal katkı maddelerinin, özellikle bitkisel alkaloitleri parçalamakta olan, şarap ya da bira gibi, alkollü bir ortamda eridikleri takdirde sahip olabildikleri yararların çok farkındalardı.
  • Henüz MÖ 1850 yılından kalma papirüs kayıtları, böyle alkollü içkilerin, bir dizi hastalığın tedavi edilmesinde nasıl kullandırıldıklarını ayrıntıları ile anlatmaktadır. Ayrıca, McGovern, ” Artık, bu kimyasal kanıtlar, o tarihi, 1.500 yıl daha geriye çekecektir.”, diye belirtmiştir. 1. Akrep’in şarapları, Mısır üzüm bağlarının gelişini erken tarihe atmasının yanında, Ürdün (Nehri) Vadisi’nden getirtiliyorlardı. Şaraplar, güneydoğu Akdeniz’den gelen ithal malların, Yunan ve Roma tıbbi geleneklerinin temelini kurmuş olan Mısır kodeksine katkıda bulunduğuna işaret etmektedir.
  • Şarap bulgusu, eski tıbbi karışık içki yaratma sanatını belgeleyen eski Mısır, Çin ve başka yerlerde rastlananlardan sadece birisidir. McGovern, “Binlerce yıl boyunca, insanlar, çevrelerini araştırmış ve doğal tıbbi maddeler bulmaya çalışmıştır.” diye ifade etmiş ve şöyle devam etmiştir: ” Onlar, deneye ve gözleme dayanarak (ampirik olarak), nesiller boyunca sınanmış olmakla birlikte, pek çoğu sonradan kaybolmuştur.”
  • Şimdi, Penn Medicine’ın Abramson Kanser Merkezi ile işbirliği yapan McGovern’ın ekibi, eski şarap-ilaç tariflerini ortaya çıkarmak ve umutla onları gözden geçirmek için biyolojik molekül analizini kullanmaktadırlar. McGovern, “Eski insanların, bu özel otların neden tıbben yararlı olduklarını düşündüklerini yeniden keşfetmeye çalışıyoruz.”, diye anlatmış ve sözlerine, şunu eklemiştir : ” Ayrıca, onların kanser ve diğer çağdaş hastalıkların tedavisinde etkili olup olmadıklarını da anlıyoruz.”

Eski Mısır İlaçları

  • Mısırlılar ve Sümerler, muhtemelen, 4.000 yıl önce, afyon kullanıyorlardı. Eski Mısır hiyerogliflerinde, haşhaş özütünün, ağlayan çocukları yatıştırmakta kullanıldığına göndermelerde bulunulmaktadır. Bilinen en eski haşhaş yetiştiricileri, MÖ 4. binyılda bir İsviçre gölü civarında yaşayan insanlardı.
  • Mısırlılar, afyonu zevk için ve yatıştırıcı (sedatif) olarak alıyorlardı. Mısır hiyerogliflerinde, afyon özütünün, ağlayan çocukları sakinleştirmekte kullanıldığına göndermeler yapılmaktadır.

Şekil.28: Solda, bir haşhaş kapsülü görülürken, ortada ve sağda, kapsülün şeklini andıran Mısır’da keşfedilmiş Kıbrıs vazoları görülmektedir.

  • Afyon kapsüllerini andıran ve üslup kazandırılmış yarıklar içeren MÖ 1.500 tarihli seramik testiler, Kıbrıs’ta ortaya çıkarılmış ve Mısır’la ticareti yapılan şarapta eritilmiş haşhaş içermiş oldukları sanılmıştır. Bir Kıbrıs tapınağında, 3.200 yaşının üzerinde ve afyon tüttürmekte kullanılmış oldukları sanılan fildişi pipolara rastlanmıştır. Mısır’da bulunan bazı aletlerden afyon için yararlanılmış olabilir ama bunun hiçbir sağlam kanıtı yoktur.
  • Kenevir, eski Mısırlılar tarafından, sicim yapımında kullanılıyordu. Onun, ayrıca, zevk ya da ilaç amacıyla tüketilmiş olması da mümkündür. MÖ 950 tarihli bir Mısır mumyasında, THC (kenevirdeki etkin madde) zerreleri belirlenmiştir.

 

Kaynak: http://factsanddetails.com/world/cat56/sub365/item1940.html

Çeviren: Yalçın Ceylanoğlu

HER HAKKI MAHFUZDUR.

Evernote her şeyi hatırlamanıza ve çaba sarf etmeden düzenli olmanıza yardımcı olur. Evernote’u İndirin.

Firavunlar da şarabı seviyorlardı

Şarap Çok Uzun Bir Zamandır Etrafta Olmuştur…

Tutankamun’un mezarı 1922’de açıldığında, onunla gömülen şarap amforalarına, yılları, şarap üreticilerinin isimleri ve “çok iyi şarap” gibi yorumları etiketlenmişlerdi. Etiketler, birçok ülkenin çağdaş etiket yasalarını gerçekten karşılayabilecek kadar da özgündüler.


Resim: 1. Akrep’in mezarında bulunan 5.000 yıllık şarap amforaları

1. Akrep’in (Filmle hiçbir ilgisi yoktur) mezarında bulunan beş bin yıllık şarapların çok ilginç oldukları da ortaya çıktı. Onlar, ilaçlarla tatlandırılmış görünüyorlardı: otların, ağaç reçinelerinin ve diğer doğal maddelerin artıkları, şarap amforalarının içlerine işlemişlerdi. Arkeologlar, otların lezzetli bulunmuş olabileceklerini, ancak daha çok, tıbbi amaçlarla eklendiklerine inanmaktadırlar. O günlerde, fazla çağdaş ilaç olmasa da, Eski Mısırlılar, özellikle (bitki alkoloidlerini parçalamanın bir yolu olarak) alkol esasında çözündükleri zaman, otların ve benzerlerinin tedavi edici özellikleri olduğunun çok farkındaydılar. Hatta, bu, gelecek Mısırlılar tarafından dikilen üzüm bağlarından bile önce geliyordu.

İnsanlar, Mısırlıların yaptığı gibi, her zaman, halkı tedavi edecek ‘doğal’ çevresel yollar bulmaya çalışmışlardır. Onların bulgularının pek çoğu, zaman içerisinde kayboldu. Ancak, çağdaş araştırmacılar, (mezarlarda bulunan şarap amforalarında) eski şarap-ilaç reçetelerini ortaya çıkarmak ve onların, şaraba eklenen bu özel otların tıbben yararlı olduklarını neden düşündüklerini keşfetmek için, biyomoleküler ( Yaşayan organizmaların zorunlu bir bileşeni olarak var olan organik bir bileşik ) çözümlemeden (tahlil) yararlanmaktadırlar. Daha sonra ise, geriye, onların, kanser ve/veya diğer çağdaş hastalıklara karşı uygun tedaviler olup olmayacaklarının belirlenmeleri kalıyor.

Kaynak: http://www.oakcreekvineyards.net/pharoahs-loved-wine-too/

Çeviren: Yalçın Ceylanoğlu

HER HAKKI MAHFUZDUR.

Evernote her şeyi hatırlamanıza ve çaba sarf etmeden düzenli olmanıza yardımcı olur. Evernote’u İndirin.

Veşeş (Weshesh)

Resim: Medinet Habu tapınağındaki esir Deniz Halkları ve diğer mahkumların ilginç bir iyi korunmuş tasviri. Bu mahkumlar, III. Ramses’in, Suriye’deki Amurra adlı Amori Krallığı’nda toplanan, düşman Deniz Halklarına karşı düzenlediği seferle ilgilidir. Resimde, soldan sağa doğru, sırasıyla, Meşveş ( Meshwesh ) adlı Kuzey Afrikalı berberi kabilesi üyesi; muhtemelen, bir Şekeleş ( Shekelesh ) üyesi; muhtemelen, bir Hitit / Keldani üye; bir Peleset üyesi; bir Kenanlı ya da Amori üye görülmektedir.

Weshesh, Mısır Firavunu III. Ramses hükümdarlığı sırasında, Mısır’a saldıran birleşik Deniz Halkları kuvvetinin parçasıydı. Troya tarihi kenti ile belirsiz bir bağlantısı olmasına rağmen, haklarında, az şey bilinmektedir. Yunanlar, bazen, Troya tarihi şehrini, İlios şeklinde adlandırmışlardır, ancak bu isim, bölgenin Hitit dönemindeki adı olan, Vilusa’dan ( Wilusa ), Vilios ( Wilios ) ara biçimiyle ortaya çıkmış olabilir. Mısırlıların, Weshesh dediği halk, gerçekten, düşünüldüğü gibi, Wilusanlar ( Vilusanlar ) ise, gerçek Troyalıları içermiş olabilirler. Bazı bilim adamları, Weshesh’i, Anadolu’daki İasos, Asos ve İsos antik kentleriyle ya da Karkisa ( Karya ) ile ilişkilendirilmiştir.

“İsrail’in 10 Kayıp Kabilesi”, pek çok bilim adamına, karşı konulamaz biçimde, çekici gelmiş ve hatta bazıları, Weshesh’in, Denyen gibi, ( Mısır’a yerleşen Hazreti Yakup’un 8. oğlu olan, ) Aşer’in (Asher) Kabilesi ( Aşer Kabilesi ) olarak, Yahudi konfederasyonunun parçası olduğu kuramını ortaya koymuşlardır. Kabile, Mısır açıklamalarında değinilen Weshesh’in aynısı olabilir ( Buradaki Weshesh’in ‘W’ harfi, söyleniş kolaylığına yönelik, çağdaş bir buluştur ve Mısır kayıtları, topluluğu, ‘Uadesh’ olarak adlandırmaktadır ). Bu teze göre, Weshesh, böylelikle, ayrıca, Pelesetlerin ( Filistinliler ), Danua’nın ya da Denyen’in ( muhtemelen, Dan Kabilesi ), Tjekker’in ( Akka’lı anlamına geldiği düşünülmekte ve bu nedenle, muhtemelen, Manessah Kabilesi’nden bahsetmektedir ) ve Şekeleş’in [ Kiralık adam ( Shekel-ish ) anlamına geldiğine inanılır ve bu nedenle, muhtemelen, Hazreti Yakup’un kurduğu İssakar Kabilesi’ni ifade eder ] dahil olduğu bir Kabile konfederasyonunun Samiler kısmını oluşturuyordu.

Kaynak: https://books.google.com.tr/books?id=gB1DBgAAQBAJ&pg=PA29&lpg=PA29&dq=weshesh&source=bl&ots=D3sAUMMLRB&sig=5HAiuJPq6M-CzsDVlchaIBhu6A8&hl=tr&sa=X&ei=cDd0VYu9KYuxsQHYtYOICg&ved=0CEgQ6AEwDA#v=onepage&q=weshesh&f=false

Çeviren: Yalçın Ceylanoğlu

HER HAKKI MAHFUZDUR.

Evernote her şeyi hatırlamanıza ve çaba sarf etmeden düzenli olmanıza yardımcı olur. Evernote’u İndirin.

SAINT-PETERSBURG YOLUNDAKİ KUZMINSKY (MISIR) KAPISI

Kuzminsky (şimdiki Dvortsova) Caddesi ile Oktyabrsky Bulvarı’nın kesiştiği yerde, bir zamanlar, şehrin sınırını oluşturan Kuzminsky (Mısır) Kapısı bulunmaktadır. İşte bu kapıların ardında, bir zamanlar, Çar Büyük Petro tarafından geri alınan Rus topraklarında koloni yerleşimleri kurulması için, saraya yakın köylerden getirilen göçmenlerin torunlarının bulunduğu, Kuzmino köyü başlar.
Kuzey geçidinde, sıradan ahşap nöbetçi kulübelerinin yerine inşa edilen yeni tip tesislerden oluşan, şehrin sınır kapıları ortaya çıkmıştır. 1812 yılındaki milli mücadelenin kazanılmasına atfedilen Moskova Zafer Kapıları‘ndan farklı olarak, “Kuzey Kapıları“, bir anıt niteliğindeydiler.
Mimar A. Meneles tarafından tasarlanan, “Kuzminsky Yolu Karşısında Yarım Yay Şeklinde Kapı” projesi, Çar I. Nikolay tarafından, kardeşi I. Aleksander’in ölümünün birinci yıl dönümünden hemen sonra, 11 Aralık 1826 tarihinde onaylanmıştır.



Menelas, kapı projesini, 1827-1830’lu yıllarda, daha I. Aleksandr zamanında, parmaklıklarla birbirine bağlanmış, palmiye yaprakları şeklinde doğaçlama bir geçit kapısıyla kesilmiş Mısır piramitleri şeklinde, iki nizamiye olarak projelendirmiştir. Aynı zamanda, “Kuzmino köyünden yolların köprüler ve yaya yollarıyla donatılması” çalışmaları da yürütülmüştür. 1823 yılına doğru, Yukarı Çar Köyü veya Kuzminsky Bulvarının (daha sonra, Bulvarnaya Caddesi; şimdilerde ise, Oktyabrsky Bulvarı şeklinde adlandırılmaktadır) kuzey sınırından, güney sınırına kadar inşa edilen yeni şehir kapıları, mantıklı bir karardı.

Çar Köyünün XIX. yüzyıl ortalarındaki planlarına göz attığımızda, seçilen yerin, ne gibi şartlara sahip olduğunu ve Mısır Kapısının inşaatına ilişkin fikrin nasıl doğduğunu, kolaylıkla anlayabiliriz. Kuzminsky Yolu (Dvortsovaya Caddesi) — Büyük Saray’dan çıkan üç koldan biridir (ikinci kol, Yeni Bahçe ve Vahşi Doğa Bahçesinin merkezi manzarası; üçüncü kol ise, Podkaprizovaya Yolu’dur) — Aleksandrovskiy Parkı sınırı boyunca uzanmaktaydı. Parkın kuzeydoğu ucunda, Kuzminsky Yolu girişinde, yuvarlak bir meydan planlanmıştı. Bu meydan üzerine, Mısır Kapısı, yani Saint-Petersburg tarafından şehre girişte, kendine özgü bir tapınak girişine benzeyen yapı inşa edildi.

XIX. yüzyılın ilk üçte birlik kısmının sonlarında, Rus Sanatında, Klasik sanat devri yaşanmıştır. Bu dönemde, Rus Mimarisinde, geçmişten çok fazla şekil ve tarz asimile edilmesini sağlayan çeşitli eklektik türü oluşumlar ortaya çıkmaktadır. Retrospektif akımların yaygın olması; mimari uygulamada, sadece, ilgili tarihi ve arkeolojik bilimlerin verilerinin yaygın kullanılması arzusuyla değil, aynı zamanda, böyle bir talepte bulunan müşterilerin, en başta da, I. Nikolay’ın zevkleriyle de açıklanmaktadır. Bunun bir örneğini de, Mısır Kapısı teşkil etmektedir.

1830-1850 yılları arasına denk gelen Nikolay dönemi, yeni tür mimari faaliyetlerin arka planında, klasik sistemin çöküşünün (kriz) bulunduğu dönem idi. “Roma’nın büyüklüğü ve görkemi, Yunanistan’ın netliği ve sadeliği, gotik tarzın heybeti ve nefes kesiciliği, doğunun “lüksü” ve Mısır’ın “çekiciliği” – izleyicilerinin hayal güçlerini harekete geçiren böyle bir görsel ögeler paleti, onda, kaybolan geçmişteki insanları hatırlatıp mevcudiyetinden dolayı, kendilerine karşı bir minnettarlık duygusu ortaya çıkaracaktır: bizim kendi yücelmemizin geçmiş basamağını“. (Gogol).

Mısır Kapısının yaratılmasında, büyük bir sanatçılar grubu yer alır. Adam Menelas’ın geleneksel mimarlığına, İ. A. İvanov, heykeltıraş V. İ. Demut – Malinovskiy, A. A. Ton ve K. A. Ton adlı mimarlar. Menelas, onların kabartmalarını derlemiş, kendi işinde, resimler kullanmıştır; bu resimler, XIX. yüzyıl Paris’inde çıkan ve Bonapart’a Mısır seferinde eşlik eden Fransız bilim adamlarına atfedilen, çok ciltli Fransız yayınlarında yayınlanmıştır. Resimler, mimar ve ressam İ. A. İvanov tarafından yapılmıştır. Bununla ilgili olarak, Graneyl şöyle yazmıştır — Belki de, 1827 yılı kış aylarında Çar Köyündeki yerleşime birlikte göz attığı Menelas’ın sözleriyle, ressam Vasiliy Dodonov tarafından yapılan gerçek boyutlardaki bu resimler, heykeltıraş V. İ. Demut – Malinovsky tarafından yapılan dökümler için kilden modeller ile, Mısır Kapısı, şu andaki Mısır ülkesine, ancak Çar Köyü’nde yaşayan bir Çinli kadının, Çin’e olan yakınlığı kadar yakındı! Mısır’ın incelenmesi, Napolyon’un ordusunun çabalarıyla daha yeni başlamıştı ve Avrupalılar, Eski veya Yeni Çarlığın kapılarının nasıl göründüğünü anlayamıyordu. İşte Çar Köyü’nde bulunan Mısır Kapısı da, o zaman için oldukça modern bir malzeme olan, metalden yapılmış ve sadece, Mısır süsleri ve hiyeroglifleriyle süslenmiştir. Avrupa’da ise, Mısır Kapıları, genellikle, mezarlıklarda görülür — çünkü ölü kültü, Mısır’da oldukça gelişmişti. Ancak Çar Köyü’nde ise, Roma ve Yunan kapıları, parka dönüktür; Saint-Petersburg’dan Moskova’ya giderken, şehre girenleri, Mısır Kapısı karşılar; çıkarken ise, Fransız İmparatorluğu Moskova Kapıları uğurlardı.

 

 

 
Gerek Çar Köyü tarafından, gerekse Saint-Petersburg tarafından bakıldığında, kapıların ikisi de, aynı dekorasyona sahiptir. Levhalar üzerine kazınmış hiyeroglifler, kapı kanadı desteği olarak kullanılan dört kenarlı sütunlar, genel olarak tüm metal bileşenler ve inşaatın dış cephe kaplamasında kullanılan dökme demir, Saint-Petersburg Alexandrovsky fabrikasından elde edilen malzemeden kullanılmıştır.
Kapılar, kafes parmaklık bağlantısı ile birleştirilen iki kuleden oluşmaktadır. Kuleler- üç katlı muhafız dikme taşlarından meydana gelmektedir ve nöbet yerleri ise, düz çatılıdır. Nöbet yerleri, tuğladan yapılmış ve her bir dikmeye ise, 65 bin adet tuğla atılmıştır. Bekleme odaları ve nöbet yerlerinde, dikmeler kullanılmıştır. Tuğla duvarlar, kabartmalı dökme demir ile kaplanmıştır. Dikmelerin iç kısmı, döşeme ile üç bölüme ayrılmıştır. Odalar, aynı hizada sıralı küçük pencerelerle aydınlatılmaktadır.
Aşağıda ise, şehirdeki yaşlı kişilerin anılarından bir alıntı vardır:
Valery Valereviç İgnatov, 1985 yılına kadar, kapılarda ikamet etti; o, tarım enstitüsünde  (kapıların yakınında bulunan) bekçi olarak çalışmaktaydı ve tek başına, kapıların sağında bulunan kulede yaşadı ( üstelik, tamamen yasal haklarla) ve kendisinin ikamet izni de, çok komikti – Puşkin’in şehri, Büyük Kuzmino Köyü, Mısır Kapısı. Kapıların iç tarafı çok rahat- birinci katta, antre ve tuvalet; ikinci katta- küçük bir mutfak ve 7-8 metre büyüklüğünde, küçük bir oda; üçüncü katta, 10-12 metre büyüklüğünde güzel bir oda ( bir kişi için yeterince büyük, sobalı ısıtma) ancak, buraya, su tesisatı döşenmemişti ve suyu da, 150 metre mesafede bulunan yoldaki dört kenarlı sütunlardan taşımak gerekiyor. 1985 yılında, Valery Valereviç vefat etti ve kapı, o zamandan bu yana, tamamen ıssız kaldı”.
Kapının kompozisyonu, kullanma amacında vurgulanmıştır. Pilon şeklinde yapılan kapı ve nöbetçiler, eski bir Mısır tapınağına girişi canlandırıyor (baştan bu yana, pilon, duvarın bir parçasıydı). Bu giriş kapısı, gözetleme kulesi fonksiyonunu görüyor ve pilon, mimari bir şekil olarak kullanılıyor.
Yan tarafta, pilona doğru bitişik olan, dört kenarlı sütunlar bulunuyor: başında, firavunun kafasıyla, çizgili elbisesiyle ve omuzlara dökülen saçlarıyla. Hatırı sayılır büyüklükteki bu sütunlar, bir bütün olarak, anıtsal yapıt izlenimini güçlendiriyor.

 

Herma- heykel kafasıyla tamamlanmış, dört kenarlı sütunlar, ilk önce tanrı Hermes’in (ismi buradan geliyor); daha sonra ise, diğer tanrıların (Baküs, Pan, Faun); beşinci yüzyıldan, yeni çağa kadar olan dönemde ise, eylemcilerin ve felsefecilerin portre görüntüleri kullanıldı. Hermaların ön tarafına takılan ve sıkça gördüğümüz dik bir erkek cinsel organı figürü vardır- bereket sembolü olarak kabul edilir. Hermalar, sınırları ayırmak için, tarla kenarlarında yapılan toprak tepeciklerde, yol işaretlerinde vs. kullanılmışlardır. Belli dönemlerde, özellikle 16.yüzyıldan itibaren, hermalar, dekor olarak kullanılan heykellerin yanında, park heykellerinde yaygın bir biçimde kullanılmıştır. 17.yüzyılda da, parklarda ve bahçelerde- kafa şeklinde heykel veya dört kenarlı destek üzerine büst olarak – yaygınlaşmıştır.

Hermalar önemli yapı elemanlarıdır. Duvardaki hermalar birbirine benzerler ve yola bakarlar, iki yüzlü hermalar ise onların karşısında yer alırlar ve direk görevi görürler, aralarında lotus şeklinde çubuklardan örülmüş parmaklıklar yer alır ve çiçeklerle tamamlanmıştır.

Mısır kapılarına ayrılmış edebi eserlerde, nöbetçi odalarının duvarlarını kaplayan kabartmaların içeriği ile ilgili ayrıntılı açıklama yoktur. Tüm veriler, Mısır insanının hayatından sahneler tasvir ettiği bilgisiyle sınırlıdır. Bilindiği gibi, Mısır kapılarındaki kabartmaların sahipleri ressam Dadonov ve heykeltıraş Demuth- Malinovsky’ dir; eserlerde, eski Yunanlılara ait alçak kabartma örnekleri ve süslemeler kullanılmış ve bunlar, yeniden düzenlenerek, 19.yüzyılda, Paris’te çok ciltli bir kitap olarak yayınlanmıştır.
Eser sahiplerinin kabartmalardaki seçimi – figürler, işaretler, semboller oldukça anlamlıdır ve rasyonel olarak, ön cephedeki düzlükleri doldurmaya, yani dekoratif sorunların üstesinden gelmeye yöneliktir. Mısır kapılarının kabartmalarındaki yazı ve hiyerogliflerde, onları meydana getirme aşamaları belirtilmemiştir; eski kaynaklardan, mekanik olarak taşınmışlardır ve sadece, belirli kabartmaların, kompozisyonlarda, dekoratif unsur olarak kullanımları söz konusudur.

 

Duvarlarda, Mısır mitolojisindeki otuz farklı sahneyi canlandıran kabartmalar görmek mümkündür. Ana karakterler, tanrılar ve firavunlardır; Mısır sanatında, onların görüntüsü örnek olarak alınır ve kendine özgü sıfatları, ayrıntıları ve işaretleri vardır. Pilonların düz cephelerinde, tanrı Osiris’in figürü yer almaktadır – eski Mısır’ın baş tanrısı. Osiris, erkek olarak giyinmiş ve insan suretinde sunulmuştur. Osiris’in kafasında, örtü ve papirüs yapraklarından yapılan bir taç vardır. Osiris bir elinde asa, diğer elinde sapı olan bir haç tutmaktadır – yüksek iktidarın geleneksel sıfatları. Osiris, önünde ağaçların ve çiçeklerin büyüdüğü bir tahtta oturmaktadır.
Kabartmaların son üç kemerinde, çalışan bir Mısırlı canlandırılmaktadır. İnsanlar, öküzü sürmekte ve tarlayı ekip biçmekte, harmanlamakta ve kendi emeğinin ürününü kurban etmektedirler. Benzeri sahneler Mısır sanatının karakteristik özelliğidir ve özgün örneklerdir; ölen Mısırlı insanın ruhunun, ahirette, İaru tarlalarında, kendi efendisi olan, tanrı Osiris için çalıştığını göstermektedir.
Üst katta, elinde bebekle, dağ tanrısı İsis gösterilmiştir. Taç takma anında, genç firavun, Dağ Tanrısı olan Osiris’in oğluyla özdeşleştirilmektedir. Tanrıça İsis (Osiris’in karısı), kadın ve çocukların koruyucusu olarak belirtilmiştir. Daha sonraları, elinde çocukla olan tanrıçanın sureti, Hıristiyan dininde, Meryem Ana suretinde simgelenmiştir.
Daha aşağıdaki katlarda, firavunlara adanma sahneleri yer almıştır. Faal kişiler arasında, çeşitli Mısır tanrılarını temsil eden kuş kafalı figürler ve hayvanlar yer almaktadır. Kuş kafası ile bilgeliğin tanrısı olan ve Yazı ve akıl tanrısı sıfatlarıyla anılan Thoth resmedilmiştir. İbiş kuşu başıyla resmedilmiştir ve elinde bir dolmakalem ve her şeyi kaydettiği parşömenler vardır. Hiyerogliflerin ve simyanın, onun insanlığa armağanı olduğu söylenir. Çakal kafasıyla Tanrı Anubis, Ölülerin Tanrısı; aslan başıyla Tanrıça Taveret, Sağlık ve Bereket Tanrısı. Mısır dininde, “kültler” önemli bir yer tutmuştur. Yılan, Firavun’un koruyucusudur. Kornişler, güneş tekeri görüntüleriyle süslenmiş ve Mısırlılar için kutsal olan, yılan kafaları ve böceklere de, onlarda yer verilmiştir.
Mısır kapısındaki kabartmalarda gösterilen kişiler ve semboller, eski Mısır mitolojisine ve sanatına özgü suretler olduğundan, tarihi bir ilgi ve bilgi edinme isteği uyandırıyor. Çok açık olan pastişe rağmen, kabartmaların arkasında, Karnak tapınağından savaş sahneleri sezinleniyor; örneğin, hipostil salonunun kuzey duvarının dış tarafında, I. Seti’den savaş sahneleri; Krallar Vadisi’nde, Firavun III. Ramses lahitinden ünlü harpçılar; Kom Ombo kompleksinden kutsal doğan kuşları ve timsah görüntüleri ile frizler ve daha birçok Mısır tapınak ve lahit kabartmaları mevcuttur. Zaman zaman, tamamen inanılmaz olan hiyerogliflerin taklidi, evrende, her şeyin üstünde olan uyumu öve öve bitiremeyen “ilahi kelimenin” yerini almıştır.
Diğer Rus anıtları, Mısır Kapısı’ndan oldukça farklıdırlar. Örneğin, Çar Köyü’ nde bulunan “Sevgili Arkadaşlarım” Kapısı ve Gotik Kapısı, Pavlovska’daki Nikolaev Kapısı, Moskova Zafer Kapısı‘nın hepsi, sıra dışı kompozisyon tasarılardır. Eski Mısır sanatına göre yapılan Mısır Kapısı, anıt özelliği, anlamlı olması ve dökme demir kabartmalarındaki büyük ustalık ile ayırt ediliyor. Buna ek olarak, anıt, malzemenin uygun renk seçimiyle benzetimi olarak, dökme demirin geniş kullanımına örnektir. Başlangıçta kapılar, eski Mısır tapınaklarının da rengi olan, açık renkteki kumtaşı rengine boyanmıştı.

 

1917’den sonra
1935 yılında şehrin sakini olan Alex Skaldin, anılarında yazıyor: “ Çocukken, babam, eşi Eisbet’i (karısı Elizabeth, 1933 yılında ölmüş),   “ Mısır prensesi ” olarak çağırıyordu. Gerçekten de, onun görüntüsü, Mısırlı kadın görüntüsü ile çok ince benzerlikler taşımaktadır ve Konstantin Georgieviç, Mısır bilimi ile ilgilendiğinden dolayı, bu benzerliği yakalayabilmiştir… Benim zavallı “Mısır prensesim”! Sen öldüğünde, hastalıktan dolayı, o kadar zayıftın ki, vücudun, tıpkı bir mumya gibiydi; seni, yarı yıkık olan, Mısır Kapısından geçirerek, Kuzminska Çocuk Köyü mezarlığına taşıdılar. Bu yıl da restore edilecek orası…Senin onuruna sanki, değil mi?”
Büyük Anayurt savaşından kısa bir süre önce, kapılar restore edildi, fakat 1941-1944 yıllarında, ciddi hasarlar gördüler.
Eylül 1941’de, İvanov – Razumnik, işte şunları yazdı: “Çar Köyü’ nde, bu dört gün içinde, güçlü bir şekilde, savaşın yaklaştığını hissettim. Bizden on verst uzaklıkta, Viritsa yanıyordu. Mısır kapıları bulvarında, ‘altı inç’lik bir top arabası duruyordu ve boğuk boğuk gürüldüyordu…”
Mısır Kapısı restorasyonuna, savaş sonrası, 1949 yılında başlandı. Bütün zırh ve dökme demir kaplamaları çatlamıştı. Plasterler ve dökme demir levhaları da, ciddi zarar görmüştü. Bu anıta eski görünümünü vermek için, büyük restorasyon işleri yapmak gerekecekti. Zırhla kaplı olan 32 adet levhayı, yenileriyle değiştirmek gerekiyordu; 1085 adet aralığı ve kapının sol nöbet yerindeki birkaç deliği tıkamak, 358 adet çatlağı, kaynakla doldurmak; yeni baştan, iki yeni “yılan”koymak ve 15 adet temreni yenilemek gerekiyordu.
Son restorasyon, 1980 yılında gerçekleştirildi. O tarihte, geçiş bölümü, kapının bulunduğu alana taşınmış. 1987 yılında, onlara bir kamyon çarpmış… Kapıyı tamir etmişler; yolu ise, dolandırarak “kıvırmışlar” ve şimdi, Petersburg yolunun iki karşı çizgisini dolanıyorlar. Bir yandan bir yana geçen kapı kemerinin altındaki taş döşeme, 1717 yılından itibaren, buradan, Catherine Sarayı’na, düz bir yol olarak uzanıyordu ve Çar Köyü şeritlerini hatırlatan tarihi bir görünümü vardı.
30.09.2003 Çar Köyü’ nde bulunan Mısır Kapısının ciddi bir restorasyona ihtiyacı var
 
Çar Köyü’nde bulunan Mısır kapısının, kapsamlı bir restorasyona ihtiyacı var, fakat şehir bütçesinden ayrılan para, bunu karşılamaya yetmiyor. Haftalık gazete olan “Petersburg’ta emlak ve inşaat”ın verdiği bilgiye göre, restorasyon için, şehir, 5 milyon ruble araştırıp bulmuş. “İntarsiya” şirketindeki uzmanların değerlendirmesine göre, kapıdaki sıkıntı, göründüğünden daha da büyük. 170 yıllık varoluşundan bu yana, anıt, bir kez bile konstrüktif olarak restore edilmemiştir. “İntarsiya” şirketinin başuzmanı Vladimir Sorin’in açıkladığı gibi, “Geçen zaman içinde, Mısır Kapısı’nda, birçok hastalık birikti; bunların bir kısmına ise, onu meydana getirenler neden oldular”. Başuzman, soğukların gelmesinden önce, amaca uygun olarak, bozuk işlerin yapılması ve anıtın korunması; ilkbaharda ise, ana restorasyona başlanması gerektiğini düşünüyor.
Hatırlatalım ki, Mısır Kapısı 1827-1830 yıllarında mimar Manelaus’ın projesine göre inşa edilmiş ve Napolyon’un Mısır gezisinden sonra, tüm Avrupa, Mısır’a düşkün hale gelmiş. Bugün, kapının kulesi, pas lekeleriyle dolu; ankrajlar yıpranmış; kabartmalar yerlere düşüyor. Pas, kemerin desteklerini delmiş, kültür tabakalarının yükselmesinden dolayı, alt tabakalar, yere inmiş durumda. Bu durum, madenin aşınmasını ağırlaştırmış ve tuğladan olan duvar örgüsünü yıkıyor.
“Rosbalt”ın bildirdiğine göre, anıt, seçilen listede olmasına rağmen, düzenlenmesi, Petersburg’un yıldönümüne yetişmedi. Bayrama doğru, anıtın, sadece sol yarısını yani, tam olarak eskiden, Çar Köyü’nden girilen, devlet başkanları alayının geçtiği ve hayranlıkla, Amber Odası’nın yeniden doğmasını izlemek için gelenlerin girdiği tarafı boyadılar. Restorasyon parasını, şehir ancak yıldönümünden sonra araştırıp buldu.

MISIR KAPISI KONULU ŞİİRLER

Mısır Kapısı’nda
Ivan Demyanov
 

Düşman askerleri gösterdiler merhametsizliklerini burada
Yönelttiler makinalılarını bizim şarkımıza…
Ancak Puşkin sıcak kurşundan
Sert yüzünü çevirip bakmadan.

Zırhlarıyla kükredi kırk beşinci yılda,
Savaşa ateşiyle nefesini kattı Rusların silahları.
Kötülüğün bedelini
Mısır Kapısı’nda —
Ödettik düşmanımıza
Brandenburg’da!

Mısır Kapısı
 
Yurkov Oleg
 
Sonbahar getiri bize serin boyalarını,
serpiyor sınırlara ince ince karlarını.
Demir gibi kaskatı dinliyorum masalı,
Bakıyorum demir kitabını.
İntibalarımız o kadar gerçek ki!
Uğulduyor gürültülü nilüfer çiçekleri.
Çift başlı ince büst sütunları
birbirlerine sürekli bakıp duruyorlar
Böyle bir hayatın mümkün değildir rüya olması –
yeri geliyor bahçe yeri geliyor mahkeme oluyorlar.
Firavun geziyor sepetiyle,
ve Mısırlılar ellerinde demetlerle.
Ağlar dolu, sepetler boş.
Köydeki mahzenden bir sürü şarap
bana bu gerçek bir sanat gibi geliyor
bu katmanların içinde.
Öğlen, tatil ve tekrar iş.
burada bir düzenleme yapmak olurdu çok hoş
kapıya ne kadar uzun bakılırsa,
yüzyıllardır bulunulmayan tarafa …
Vadim Konstantinov
 
Geçmişimiz bize hediye
bize çok değerli yağmur serpiştirecek…
Ancak bununla beraber bir çok kez
Şaşırtacak mı güldürecek mi!?…
Ve beklenmedik şekilde belirir
Burada, Rusya’da, kendi Mısır’ımız!…
Sadece bu şekilde tasvir edilse
Bu taş kapılarda!…
Uleksavon Lou
 
Mısır’a Çar Köyüne giriş
Kapısı süslerle bezenmiş!
Sanki bize Rusya’ya mini piramitler getirildi!
Mayıs ayında güneş oldukça sarp
Ve diğer yıllarda da öyle,
Rusya’nın köyünün zor doğasında çöller parıldadı!
Ve kapı – tapınak girişi gibi,
yılan ve böceklerin kıskacında,
güneş diskler, Sfenks ve Lotos, hiyeroglif bunlar!
Demut-Malinovsky Hermaları
kabartmaları tasarlandı,
kapılar açılıyor – ve Mısır’a gidiyoruz!
Kaynakça:
  1. ·       S.N. Vilçovskiy Çar Köyü R.Golik ve A.Wilborg. 1911.
  2. ·       A. Soçagin XIX yüzyıl sonları ve XX yüzyıl sonlarındaki kartpostallarda Çar Köyü Saint- Petersburg, 2002.
  3. ·       Olga Maltseva, 406 Spor okulu..Çar Köyü’nde Mısır motifleri. “Çar Köyü bizim atamızdır” derlemesi. Pushkin DTU, 1998
  4. ·       ViktorSolkin “Mısırlı Saint Petersburg”: Neva nehri kenarındaki Mısır ve Mosorvariheykler.
  5. ·       Hermitage.Net
  6. ·       Gazetenin 1949 tarihli Vpered gazetesinin materyalleri

Eski Mısır Rahipleri

CAI JE29692 Coffins of Anchefenmut 21a Dynasty, Bab el-Gasus
Tanrıça Mut ve benzerinin önündeki Wab rahibi Anchefenmut’un Tabutları. 21a Hanedanı (MÖ 1.070-945) (Yukarı Mısır), eski Teb şehri. Teb şehri mezarlığındaki “Bab el Gasus” gizleme yerinde, “Amun’un Büyük Rahiplerinin Mezarı”nda, 1891’de keşfedilmiştir.  

Eski Mısır’da, rahipler; büyük önem taşımakta olan, tüm gerekli ayinlerin yürütülmesi ve tanrıların gerçek evleri olduklarına inanılan, tapınakların bakımının yapılması rollerini yerine getiriyorlardı. Bugünkü ibadet evlerinin aksine, içerilerine girilmesine izin verilmemekte olan, halktan kimselerin, buralardan yararlanmaları sınırlıydı.

Her bir tapınağın rahipliği, küçük ve kalıcı meslek sahibi personellerden ve – her biri, ayda bir sefer hizmet vermekte olan – “saw” (sonradan, eski Yunanca’da, bütün Dor ve çoğu İon şehir devletlerindeki en büyük siyasal alt birimi “phylae” yani “kabileler” halini almıştır) denen ve yüksek mertebeli erkek ve kadın gönüllülerden meydana gelen, dönüşümlü bir heyetten oluşuyordu. Herhangi bir bürokraside olduğu gibi, rahiplikte de, bir hiyerarşi vardı: Bir kimse, sadece, daha önceki görevini bitirdikten sonra, bir üst seviyeye yükselebilirdi.
Wab Rahibi Nedir?
 

Bir acemi rahip seviyesi olan, wab (rahibeler için wabet), “Saf Rahip” olarak tanımlanır. Sahip oldukları saflık, görevlerinde yansıtılmıştır: ayin alanının ve araç gereçlerinin temizliğinin sürdürülmesi ve temin edilmesi ile beraber kutsanması. Aşağıda, bunun ayrıntıları, sıkıca verilmektedir:

Reahipliğin tüm üyelerinin, görevlerine, wab seviyesi ile başladığı görülmektedir. Eski zamanlarda, wab üyeleri, genellikle, iç mabete alınmıyorlardı. Daha ziyade, “wab”ın ya da “wabet”in eğitilmesine, tapınağın ikinci derecedeki ayin işlevlerinin yerine getirilmesi ile başlanıyordu.

Bu görevlerde ustalaşılmasından sonra, bir rahip ya da rahibe, acemi rahip ya da rahibeleri idare edebilecek kapasitede oldukları, Büyük Wab (Wabet) ya da Kıdemli Wab (Wabet) makamına yükselebiliyordu. Wab rahip sınıfının bir alt bölümüne, gök bilimiyle ilgili olan, “İmi-Unut” deniyordu. Bu ekibin üyeleri, festivallerin ve ayinlerin doğru zamanlanmasının hesaplanması için, yıldızları ve gezegenleri gözlemliyordu.

Rahiplikte, alt bir sınıfta olduğu halde, yine de, tarihsel kayıtta öne çıkan eski Mısır wab rahiplerinin pek çok saygın ve güzel mezar heykelciği olmakla birlikte, wab, toplumda (özellikle pek çoğu, hiyerarşide yükseldiği için), yüksek derecede saygı görüyordu.

Rahipler zümresinin daha yüksek seviyeleri, çoğunlukla, ek ünvanları olan, Jemjra Hem-Neter (yüksek rahip ya da rahibe); güçlü bir rahibe mertebesi olan, Dewat-Neter (Tanrı’ya İbadet Eden / Tanrı’nın Karısı / Tanrı’nın Eli); muhtemelen, önceki mertebenin erkek karşılığı olan, İunmatef (ya da İanmatef) (Annesinin Direği); içteki kutsal yerin mukaddesliğiyle ve kutsanmasıyla ilgili olmasının yanında, önce, yüksek rütbede ve daha sonra ise, orta rütbede yer alan, It-Neter ve üç seviyeye ayrılan ve içteki kutsal yerin en önemli ayinlerinden sorumlu olan, Hemet-Neter (Tanrı’nın Hizmetçileri) idi.

Buna ek olarak, mezar sanatlarının gezgin pratisyenleri olan, Sem rahipleri, gençliğe uygun zülüfleriyle ve leopar derisinden pelerinleriyle tanınmışlardır; “Sunu” rahipleri, şifa dağıtırlar; Rakhet (sınıfı), üyeliğe kabul edilmedikleri halde, bazı ayinlere kahin olarak katılan rahibelerdi ve son olarak, Sau (sınıfı) ise, kötülüğe karşı koruyucu sihir işiyle ilgileniyorlardı.

Teşekkür: Sayın Tarık Başçıl’a desteklerinden ötürü, teşekkür ederim.   

Çeviren: Yalçın Ceylanoğlu
HER HAKKI MAHFUZDUR.