Eski Mısır Rahipleri

CAI JE29692 Coffins of Anchefenmut 21a Dynasty, Bab el-Gasus
Tanrıça Mut ve benzerinin önündeki Wab rahibi Anchefenmut’un Tabutları. 21a Hanedanı (MÖ 1.070-945) (Yukarı Mısır), eski Teb şehri. Teb şehri mezarlığındaki “Bab el Gasus” gizleme yerinde, “Amun’un Büyük Rahiplerinin Mezarı”nda, 1891’de keşfedilmiştir.  

Eski Mısır’da, rahipler; büyük önem taşımakta olan, tüm gerekli ayinlerin yürütülmesi ve tanrıların gerçek evleri olduklarına inanılan, tapınakların bakımının yapılması rollerini yerine getiriyorlardı. Bugünkü ibadet evlerinin aksine, içerilerine girilmesine izin verilmemekte olan, halktan kimselerin, buralardan yararlanmaları sınırlıydı.

Her bir tapınağın rahipliği, küçük ve kalıcı meslek sahibi personellerden ve – her biri, ayda bir sefer hizmet vermekte olan – “saw” (sonradan, eski Yunanca’da, bütün Dor ve çoğu İon şehir devletlerindeki en büyük siyasal alt birimi “phylae” yani “kabileler” halini almıştır) denen ve yüksek mertebeli erkek ve kadın gönüllülerden meydana gelen, dönüşümlü bir heyetten oluşuyordu. Herhangi bir bürokraside olduğu gibi, rahiplikte de, bir hiyerarşi vardı: Bir kimse, sadece, daha önceki görevini bitirdikten sonra, bir üst seviyeye yükselebilirdi.
Wab Rahibi Nedir?
 

Bir acemi rahip seviyesi olan, wab (rahibeler için wabet), “Saf Rahip” olarak tanımlanır. Sahip oldukları saflık, görevlerinde yansıtılmıştır: ayin alanının ve araç gereçlerinin temizliğinin sürdürülmesi ve temin edilmesi ile beraber kutsanması. Aşağıda, bunun ayrıntıları, sıkıca verilmektedir:

Reahipliğin tüm üyelerinin, görevlerine, wab seviyesi ile başladığı görülmektedir. Eski zamanlarda, wab üyeleri, genellikle, iç mabete alınmıyorlardı. Daha ziyade, “wab”ın ya da “wabet”in eğitilmesine, tapınağın ikinci derecedeki ayin işlevlerinin yerine getirilmesi ile başlanıyordu.

Bu görevlerde ustalaşılmasından sonra, bir rahip ya da rahibe, acemi rahip ya da rahibeleri idare edebilecek kapasitede oldukları, Büyük Wab (Wabet) ya da Kıdemli Wab (Wabet) makamına yükselebiliyordu. Wab rahip sınıfının bir alt bölümüne, gök bilimiyle ilgili olan, “İmi-Unut” deniyordu. Bu ekibin üyeleri, festivallerin ve ayinlerin doğru zamanlanmasının hesaplanması için, yıldızları ve gezegenleri gözlemliyordu.

Rahiplikte, alt bir sınıfta olduğu halde, yine de, tarihsel kayıtta öne çıkan eski Mısır wab rahiplerinin pek çok saygın ve güzel mezar heykelciği olmakla birlikte, wab, toplumda (özellikle pek çoğu, hiyerarşide yükseldiği için), yüksek derecede saygı görüyordu.

Rahipler zümresinin daha yüksek seviyeleri, çoğunlukla, ek ünvanları olan, Jemjra Hem-Neter (yüksek rahip ya da rahibe); güçlü bir rahibe mertebesi olan, Dewat-Neter (Tanrı’ya İbadet Eden / Tanrı’nın Karısı / Tanrı’nın Eli); muhtemelen, önceki mertebenin erkek karşılığı olan, İunmatef (ya da İanmatef) (Annesinin Direği); içteki kutsal yerin mukaddesliğiyle ve kutsanmasıyla ilgili olmasının yanında, önce, yüksek rütbede ve daha sonra ise, orta rütbede yer alan, It-Neter ve üç seviyeye ayrılan ve içteki kutsal yerin en önemli ayinlerinden sorumlu olan, Hemet-Neter (Tanrı’nın Hizmetçileri) idi.

Buna ek olarak, mezar sanatlarının gezgin pratisyenleri olan, Sem rahipleri, gençliğe uygun zülüfleriyle ve leopar derisinden pelerinleriyle tanınmışlardır; “Sunu” rahipleri, şifa dağıtırlar; Rakhet (sınıfı), üyeliğe kabul edilmedikleri halde, bazı ayinlere kahin olarak katılan rahibelerdi ve son olarak, Sau (sınıfı) ise, kötülüğe karşı koruyucu sihir işiyle ilgileniyorlardı.

Teşekkür: Sayın Tarık Başçıl’a desteklerinden ötürü, teşekkür ederim.   

Çeviren: Yalçın Ceylanoğlu
HER HAKKI MAHFUZDUR. 

KV6 Mezarı

Krallar Vadisi’ndeki KV6 Mezarı, 20. hanedan döneminden Firavun IX. Ramses’in mezarıydı. Ancak, arkeolojik kanıtlar ve içerdiği süslemenin niteliği; mezarın, Ramses’in öldüğü zamanda bitmemiş olduğunu ancak vefatından sonra, pek çok köşesinin yontularak, tamamlanmasının aceleye getirildiğini göstermektedir.

Vadinin orta bölümünde yer almaktadır. Alışılmamış biçimde, geniş olan girişi, özellikle ilginç diğer KV5 ile KV55 mezarlarının arasında ve onlardan, biraz daha yüksekte bulunmaktadır. Yamaç içerisinde, toplam 105 metrelik mesafeyi kaplamakta olan mezarın girişinde, bir kapı ve aşağıya doğru inen sığ bir rampa yer alır. Rampadan sonra ise, üç ardıl koridor bölümü bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, – her bir kenarında 2 adet olan- dört odalıdır ancak bunların hiçbiri, süslü ya da bitmiş durumda değildir.

Eski Mısır hükümdarı Firavun IX. Ramses’e ait Krallar Vadisi’ndeki KV6 mezarı.
kv06_map
KV6 mezarının haritası.

 

IX. Ramses’in mezarının (KV6) izometrik çizimi.

Koridorların sonunda, üç özel oda yer almaktadır. Bunlardan birincisi, “Ağzın Açılışı” ayini ile süslüdür ve burada kazılmış olan bir kuyu gövdesinin, inşaatçılara daha fazla zaman kazandırmış olması mümkündür. İkinci oda, dört büyük sütun içermektedir, ancak ne taş yontma ne de süsleme çalışmaları tamamlanmıştır. Bu odanın en uzaktaki ucunda, bir rampa, hafifleyerek, firavunun lahitinin (zemin, onun yerleştirilmesi için oyulmuş, dikdörtgen şeklinde bir bölüme sahiptir) yerleştirilmiş olduğu, gerçek mezar odasına açılmaktadır. Tavan, kubbelidir ve tanrıça Nut’un görkemli resimleriyle süslüdür. Yan duvarlarında, Mağaralar Kitabı ve Yer Kitabı’ndan sahneler yer almaktadır. En uzak uçtaki duvar, çevresi bir tanrı grubu ile çevrili olarak, Ramses’i, barkasında tasvir etmektedir. Bu odayı süslemekte kulanılan sarılar, lacivertler ve siyahlar, Vadi’deki mezar süslemeleri içerisinde, görsel açıdan çarpıcı ve fevkaladedir. Lahitin kendisi, uzun süre önce yok olmasına rağmen, IX. Ramses’in mumyası, 1881’de, Deyr el-Bahri gizli yerinde (DB320) bulunanlar arasındaydı.

KV6 mezarının gömü odasının en uzak ucundaki duvarda, Mısır Firavunu IX. Ramses, barkasındaki tanrılarla birlikte tasvir edilmektedir.

 

IX. Ramses’in gömü odasının sağ duvarında  yer alan tasvirler.
IX. Ramses’in hiyeroglif (resim yazı) olarak görünümü

 

IX. Ramses’in ismi,  KV6 mezarının  girişindeki  görünümü.

KV6, Romalı ve Koptik ziyaretçilerin duvarlarına yapmış olduğu graffitilerden görüldüğü gibi, eski zamanlardan beri açıktır.

Kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/KV6

Çeviren: Yalçın Ceylanoğlu
 
HER HAKKI MAHFUZDUR.

Kuzey Karolina’daki Sarılmış Mumyalar

31 Ocak 2011

Mumyalanmasından uzun bir süre sonra, bu yetişkin Mısır erkeğinin sargıları açılmıştır. Bilgisayarlı Tomografi (CT) tarama verileri, onun, öldüğünde, 45-50 yaşlarında olduğunu ve boyunun ise, 1,63 m olduğunu göstermektedir. Bedeninde, halen, mumyalanma süreci sırasında, eline ve yüzüne uygulanmış altın kalıntıları bulunmaktadır. ABD, Kuzey Karolina eyaleti, Charlotte şehrindeki “Discovery Palace”ında gerçekleşen “Dünyanın Mumyaları” sergisinde yer almaktadır.



Bugünün “Cadılar Bayramı” olması, mumyaların ilginizi çekmesini gerektiren tek sebep değildir: 2 hafta içerisinde, ülke içerisinde gezen “Mummies of the World” (Dünyanın Mumyaları) sergisi, Charlotte’un “Discovery Palace”ında (Keşif Sarayı) teşhir edilecek. Kısa bir süre önce, Philadelphia ‘nın Franklin Enstitüsü’nde sonra ermiş olan gösteri, 11 Kasım 2011-12 Nisan 2012 tarihleri arasında yapılacak. 
Ayrıntılar için: www.discoveryplace.org/museum/exhibit/27/Mummies-of-the-World.

Burada, mumyalar hakkında bilmeniz gereken, şu 7 gerçek yer almaktadır:


1. Sandığınızdan daha fazla mumya vardır.

Teknik yönden, bu, düşünebilecekleriniz kadar sınırlı bir konu değildir. “Oriental Institute of the University of Chicago”da, araştırma asistanı ve özel sergiler koordinatörü olan Emily Teeter, “En iyi açıklaması, korunmuş bir bedendir.”, diye belirtmekte ve “Mumyalar, yapay ya da doğal olarak korunmuş olabilir. İyi bir doğal mumya örneği, 5.300 yıl önce yaşamış ve bedeni, 1991’de, Alpler’de bulunmuş olan tarih öncesi insanı “Buz Adam”dır.”, diye eklemektedir.

Philadephia’daki Penn Müzesi’nde, müdür ve Pennsylvania Üniversitesi’nde, Mısır Bilimi profesörü olan David Silverman’a göre, “Mısır mumyalarından binlerce bulunmaktadır”.

Eski Mısırlıların hayvan mumyaları da bulunmaktadır. Silverman, “Bunları, bir bireyi anmak için, kutsal yerlere bırakabilirdiniz”, diye açıklamaktadır. “Hayvanlar, eski tanrılarla ilişkilendirilmiştir. Bu nedenle, Hermepolis’e gittiğinizde, örneğin, Thoth tanrısının kutsal hayvanı olan, habeş maymununun mumyasını satın alıp mabetin altına gömdürebileceğiniz yerler vardı.”, diye eklemektedir.

2. Mumyalar, dünyanın her yerinde bulunur.

Penn Müzesi’ndeki Fiziksel İnsan Bilimi (Antropoloji) Bölümü’nün müdür yardımcısı olan, Janet Monge, “Mumyalar, Antarktika haricindeki her kıtada bulunmaktadır”, diye söylemektedir. Bunların, çoğunlukla, arkeolojik kazılarda da bulunan bir kalem olduğunu belirtmektedir.

“Şimdi, Güney Amerika mumyaları hakkında, çok yayın vardır: Çoğunlukla, doğal olarak saklanmışlardır – özellikle Peru’da, çok fazla kimyasal işlemden geçmiyorlardı.”, diye ekliyor.

Teeter: “Çin’de, imparatorlar ve imparatoriçeler, Mısır’da kullanılmakta olan tuzun aksine, civa kullanılarak muhafaza ediliyordu. Suriye’de ve Yemen’de de mumyalara rastalanmaktadır. Eskimo mumyaları da bulunmaktadır. Güneydoğu Asya’da da mumyalar görülmektedir.”      

3. Mumyalar, halen yaratılmaktadır

Teeter, V. I. Lenin’in (Moskova’nın Kızıl Meydan’ındadır) ve Eva Peron’un (tahnitli cesedi, öldüğü tarihten on yıllarca sonra, Arjantin’de gömülmüştür) mumyalanmış bedenlerinin, günümüzün tanınmış mumyaları olduğunu söylemektedir.

“Ayrıca, sizi mumyalayacak şirketler de vardır.”, diye eklemektedir.

Ve bazen, mumyalar, doğal olarak oluşurlar.

Monge, “Bunlara, adli incelemeyle ulaşırız”, diye belirtiyor ve “onları, bu bağlamda ele alırım – kemiğine kadar ayrışmaktan ziyade, bazen iyi korunmuş; gerçekten, korunmuş dokulara sahip, tavan arasında ya da gömme dolapta bulunan cesetlerdir”, diye eklemektedir.     

4. Mumyalanmanın, iyi bir şey olduğuna inanılıyordu

Silverman, eski Mısırlıların, kişiliğinizin, bedeninizden, isminizden ve diğer unsurlardan yapılmış olduğuna inandığını söylemekte ve “Bu nedenle, öbür dünyaya gitmek istersem, mumyalanmam, ayinlerle gömülmem, uygun bir mezara sahip olmam ve defin törenleriyle ilgili sunulara dikkat eden bir inanca sahip olmam gerekirdi. Öbür dünyaya ulaşmanın uygun yolunun tüm gereği, buydu.

Monge, ayrıca, mumyalamanın, biyolojik açıdan, çağdaş tahnitten farklı olduğunu söylüyor: “Mısırlılar, normalde, çürüme sürecinin artışına neden olacak organ kitlelerini çıkarıyorlardı; çağdaş tahnitte, (söz konusu) organlar, aynı yerde durmaktadırlar.”

Yine de, farklılıkların, kuramsal olabileceğini sözlerine ekliyor: “Abraham Lincoln mumyalanmıştı fakat mezardan çıkarıldıktan sonra, bedeni, Marfan sendromu geçirip geçirmediğinin öğrenilmesi için çözümlendiğinde (analiz edildiğinde), mükemmel biçimde korunmuş haldeydi. Kendisi, kesinlikle bir mumyaydı – ve de, iyi incelenmiş bir mumyaydı”.   
    
5. Mumya çalışmaları, tarih kadar bilimi de ilgilendiren bir sorundur.

Teeter, “Mumyaların incelenmesi çok değer taşımaktadır”, diye belirtmektedir.

Ayrıca, şunu eklemektedir: “ Kalp hastalığı çağdaş bir durum mudur; yoksa her zaman var olmuş mudur? Alman ve İsviçreli doktorlardan oluşan bir grup, bunu incelediler. Pek çok kişi, damar sertliğinin beslenmeden kaynaklanan çağdaş bir hastalık olduğuna inanmaktadır, ancak eski tarihte de ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, bilim adamları, çiçek hastalığını ve verem gibi durumları da inceleyebilirler – hatta, diş sağlığı gibi durumları bile.”

Silvermann, müspet bilimlerdeki  atılımların, her zaman, Mısır biliminde anahtar rol oynadığını, şöyle açıklamaktadır: “1900’lerin başından itibaren, röntgen ışınlarının keşfedilmesilmesi, buna ilktir”.

“Sonraki atılım, ismi, o zamanlar, bilgisayarlı tomografi  (Bir organ veya organizma kesitinin röntgenle filmini çekme yöntemi); daha sonra ise, Manyetik Rezonans (Düzgün itmelerin etkisiyle bir salınım genliğinin artışı) Görüntüleme olarak anılan kan çalışmalarıydı. Bilimsel sınamada, müdahaleler azaldığı için, mumyaların sargısını açmanıza gerek kalmadı. Böylece, hasar yaratma olasılığı da azaldı.

Monge, faili meçhul cinayet soruşturmalarında, bazı mumya çalışmalarını göz önüne alabilirsiniz, diye belirtmekte ve bazen, mumyalanmış cesetler, polisin morga getirdiklerinden daha iyi durumdadırlar, diye eklemektedir. Sözlerini şöyle sürdürmektedir: “Mumyaların incelenmesinin bir sebebi de, ölüm nedenidir. Örneğin, “Çocuk kral Tutankamun nasıl öldürüldü?” sorusunun yanıtı, böyle anlaşılabilir.”    

Silvermann ise, bu soruya şöyle cevap veriyor: “Mumyasındaki yeni DNA ve kan incelemeleri sayesinde, Hükümdar Tutankamun’un sıtma hastalığı olduğunun öğrenilmiştir ve taramalar ve  Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRI), muhtemelen, ölümüne katkıda bulunan bir unsur olan bir kemik kırığı oluştuğunu göstermektedir.”

6. Mumyaların bulunduğu ortama saygılı davranın

Teeter, “Onlara karşı nazik olun!” diyor ve şunları ekliyor:

“Onlar, eski Mısır’da iken korkulacak kimseler değillerdi: Onlar, arkadaşlarınız ya da aileniz idi ve bu, o insanların, sonsuza dek yaşayacaklarına inanma biçimleriydi. Asla sergilenmiş durumda değillerdi; mumyalar, yer altındaki mezar odalarına yerleştiriliyordu.”

“Bir eski Mısır tabiri vardır: ‘Ölünün adını anmak, onu yeniden yaşatmaktır’. Bu nedenle, eğer bir müzedeyseniz ve ismi sergilenen bir mumya görürseniz, bunu uygulayın ve ona, “Merhaba!” deyin.”

Silverman, “Mumyalar, ölü insanlardır ve onlara, biraz saygı duyulması gerekir”, diye belirtiyor.

Eski bir cesetten, hastalık kapabilir misiniz?

Monge, “Böyle bir şey hiç duymadım, diyor ve şunu ekliyor: “Herhangi bir ölüden mantar gibi hastalık etmenleri bulaşabilir, ancak bu, oldukça alışılmamış bir şeydir. Mumyalarımızın bulaştırabileceği hiçbir şey yoktur. Genellikle, biraz kokarlar ve insanlar, bu nedenle, onlardan çekinirler.

7. Tana yapraklarını unutun.

Korku filmlerinde, mumyalar, kendilerine, tana yaprakları verilmesiyle, yeniden, hayata döndürülürler.

Teeter, “Tana yaprakları, ilk “Mumya” filminden gelmiştir.”, diyor ve şunları ekliyor:

“Bunların mumyalar ile ilgisi yoktur.”

Silverman, “Tana yaprakları, iyi bir hikaye kurgulanmasına yardımcı olur, ancak gerçekte bulunmamaktadırlar.” diyor ve şunu ekliyor: “Ayrıca, hiç, et yiyen bok böceği de yoktur.”

Kaynak: http://www.newsobserver.com/2011/10/31/1608269/mummies-heres-the-wrap-up.html


Çeviren: Yalçın Ceylanoğlu

HER HAKKI MAHFUZDUR.

Dünyanın Başlangıcı

Mısır mitolojisinin yaratılış hikayesi, düzen ve hayatın, ilk kaostan nasıl ortaya çıktığını açıklar. Güneş tanrısı olan Ra, bu mitlerin pek çoğunda, ana yaratıcı tanrı olarak belirtilmektedir. Shu ve Tefnut gibi, çocukları ve Geb ve Nut gibi torunları olan tanrılarca, kendisine, yaratılış görevinde yardım edillmektedir. Ra ve onun yaratılışı, ışıkta mevcut olmaktadır; değişmeden kalan karanlık, sürekli olarak, ışığı yutma tehlikesi oluşturan Apep denen bir yılanla kişiselleştirilmektedir.

MİT

Yaratıcı tanrı Ra, ilk boşluk okyanusu olan Nun‘dan meydana gelmiştir. Ra, aksırdığında, kurak hava tanrısı Shu, onun burun deliklerinden ortaya çıktı. Daha sonra, tükürdü ve ağzından nemli hava tanrıçası Tefnut belirdi. Ra, iki tanrıyı, okyanusun karşı tarafına geçecekleri bir yolculuğa gönderdi. Daha sonra, yaratma ve algılama gücünü kullanarak ve isimlerini söyleyip oluşmalarını izleyerek, ilk unsurlara, oluşmaları çağrısında bulundu. Aynı zamanda, yaratılışına düzen getirmekle görevlendirilmiş olan evrensel uyum tanrıçası Ma’at‘ı da yarattı.

DÜNYANIN YARATIKLARI

Ra, görevini yaparken, üzerinde durabileceği, kuru bir yere gerek duyuyordu; bu nedenle, Benben taşı olarak bilinen, kayalık bir adayı ya da toprak yığınını ortaya çıkaracak biçimde, Nun‘un geri çekilmesini sağladı. Tanrı, taşın üzerinde durdu ve yaratacağı her şeyi planladı. İlk okyanustan, dünyadaki bitkilerin, hayvanların ve kuşların ortaya çıkması çağrısını yaptı; isimlerini söyledi ve onlar, önünde belirdiler. Daha sonra, Ra, gözü olan tanrıça Hathor‘a, Shu ve Tefnut‘u aramasını söyledi. İki tanrı ile döndükten sonra, Hathor, diğer gözün, Ra‘nın yüzünde, kendisinin yerini aldığını gördü. Bu şekilde, yeri kapıldığı için, göz yaşı döktü ve ilk insanlar, onun göz yaşlarından doğdu. Ra, Hathor‘a, kaşını geri verdi ve kendisi, o anda, kobraya dönüştü ve  yaratmış olduğu dünyada hüküm sürmesinde, Ra‘ya yardım etmek üzere, orada kaldı.

BÜYÜK TANRILAR

Shu ve Tefnut‘un; birlikte uzanıp yıldızları oluşturan Geb (Dünya) ve Nut (Gökyüzü) olmak üzere, 2 çocuğu oldu. Çifti kıskanan Shu, onları ayırıp, Nut‘un, ayın herhangi bir gününde, doğum yapmasını yasakladı. Ancak, Nut;  Thoth‘un, ay ile girdiği bahsi kazanarak yaratmış olduğu, yılın, herhangi bir aya ait olmayan, fazladan 5 gününde, Mısır’ın en büyük tanrıları olan Osiris’i, Set’i, Nefitis’i ve İsis’i doğurdu.  

Kaynak: Myths & Legends (An Illustrated Guide To Their Origins And Meanings), Philip Wilkinson; s. 236; Dorling Kindersley Limited 2009, China.

Çeviren: Yalçın Ceylanoğlu

HER HAKKI HAHFUZDUR.